22 Temmuz 2010 Perşembe

' Sıcaktandır bıdığım '

Uzaklarda olup da aslında hep dibimde olan bir kaç dostum var benim, bir elin parmaklarını geçmezler ama yeterlerde artarlar bile..Kimi eski kimi yeni ama hepsi bende bir iz bırakmış, izini bırakmakla yetinmemiş, beni bırakmamış olan, benim de onları bırakmadığım..
Çok huysuz, çok mutsuz hissettiğim bir sabahtı bu sabah.. Ağlak ağlak geldim işe, aslında gündelik dertlerdi hepsi, belki bir zaman sonra anlamsız da geleceklerdi hani ama işte fazla gelmişti bu sabah..Na' ber diyen bin ah işitti de içlerinden biri eskilere götürdü beni. Yazdı ki:
"Sen hatırlamazsın, ben lise 2 de hayatımda ilk kez ve tek kez bütünlemeye kalmıştım, felsefeden, yani o güzelim Cemile Hn'dan. Çok moralim bozulmuştu tabi, sen benim sırama gelmiştin "bahardandır bıdığım" demiştin, bir anda acaip bir rahatlık olmuştu bende. O yüzden "sıcaklardandır bıdığım" diyorum sana, dert etme, rahatla"..
Rahatladım,  hem de çok, ve evet hiiç hatırlamıyorum bu konuşmayı :) ama O unutmamış ya geçti gitti tüm dertlerim, birinde güzel bir anı bırakmış olmanın mutluluğu aldı götürdü bütün sıkıntılarımı.. Günlük dertler gider, güzel anlar ve anılar baki kalırmış, öğrendim bugün.

Paylaş

18 Temmuz 2010 Pazar

Ne zaman büyüdünüz?

Üç silahsörler namı diğer bizim kuzular aylaaar sonra bir araya geldi bu haftasonu.. Anneleri babaları da öyle.. Ama kendimizi bıraktık onları izledik daha çok. 'Ne zaman geçti 2 sene, ne zaman ayaklandınız da kafa tutar oldunuz, hangi ara tercihleriniz beğenileriniz oluştu, hangi ara birlikte ama bambaşka hallerde büyüdünüz? 'dedik durduk.
Demir kuzu gideli yaklaşık 5 ay oldu. Haberini fotoğrafını hiç eksik etmedi annesi, fotoğraflar mailler yetmez dedi bir de blog açtı kendine, bütün gün zaten her adımlarından haberdar olmama rağmen, yine de bambaşka kocaman bir çocuk gördüm bu haftasonu ben.
Çok sevdiğimiz havuzu olmayan havuzbaşında kahvaltıdan sonra bunaltan sıcaktan eve kaçtık. Bir zamanlar enine yatırıp  üçünü yanyana  aynı yatakta uyuttuğumuz gündüz ve gece uykularına inat her birini bir odaya yatırmak gerekti bu sefer :) Bir zamanlar birer kenarından tutunup ayağa kalkmaya çalıştıkları oyuncakların tepesinden bakıyorlardı artık :)
Garipsedik, gülümsedik, keşke daha çok hep ama hep bir arada olsalar dedik..Hatırlayacak anlatacak çok detay, çektiğim çok az fotoğraf var. Biliyorum daha güzelleri Evrim' de :)
Ve bu sefer maalesef Barış kuzu olmadan ikinci buluşma yaklaşık 10 gün sonra Antwerp' te..Daha kısa aralıklarla , daha uzun hasret giderebilme ümitlerim ise her zaman her yerde..
Bunlar haftasonundan:








Sonra bir dönüp bakayım dedim bunları buldum :) 

Paylaş

13 Temmuz 2010 Salı

Gönül Sofrası


Sapanca gölünün bu kadar temiz olduğunu bilmiyordum, pırıl pırıl berrak bir su, binbir çeşit çiçek, böcek, hayvan .Ah bir de bir gece öncesinde oğlum kucağında uyuyacağım diye oturtmasaydı beni sabaha kadar, daha bir kendimde bakacaktım manzaraya ama olsun, böyle de güzeldi,, Çocukla gidilebilecek sakin ve temiz yerlerden biri, pek sevdik biz..



Paylaş

5 Temmuz 2010 Pazartesi

"Aynı yatakta üç kişi"

Çocukla aynı yatakta yatma meselesi başından beri hep biraz şüpheyle yaklaştığım , şöyle tastamam içime sindiremediğim bir konu oldu. Ne kadar doğru, kaç yaşa kadar doğru, çocuk seni bırakana kadar beklemek gerçekten çocuk için en doğru yaklaşım mı? Attachment Parenting mevzuunda belki de aklıma takılan tek nokta bu ..Okudukça da acaba biz mi çok mesafeliyiz çocuğa, acaba ihtiyacı var mı gerçekten sarılıp uyumaya diye içimde bir şüphe kaldı hep.
Şu sıpayı bu gece koynuma alsam dediğim, ah evde olsam öğle uykularını birlikte uyurduk diye hayıflandığım da çok oldu. Öte yandan arada sırada sırf benim isteğimle yaptığımız birlikte yatma denemelerinde Arda' nın çok da mutlu olmadığını gözlemledim.
O da her çocuk gibi öpülmeyi, sevilmeyi, atılıp tutulmayı, mıncıklanmayı seviyor. Ama onun istediği ölçülerde. Başından beri hiç yapış yapış olmadı, hep biz öpmek ve sevmek için hamlede bulunduk. Daha çok yenidir ki gelip sarılsın, kendini öptürsün..Hep mesafeli, hep beni fazla kurcalamayın diyen bir çocuk oldu. Ben de çok üstelemedim, düşünmedim de, çünkü ben de biraz soğuk nevaleyimdir. Sevmem öyle vıcık vıcık olmayı, fazladan öpüşüp koklaşmak bana göre değildir pek. Çocukluğum hakkında anlatılanlar da Arda' nın bu tavrına bir örnek oluşturduğundan sen nasıl istersen tospa dedik, üstelemedik.
Kendi yatağında daha huzurluysa, canı istediğinde onu öpecek sevecek birileri de halihazırda hep mevcutsa sorun yok dedik.
Bu uzun girizgaha neden olan olay ise son üç gecedir, iki kişilik bir yatağı üç kişi paylaşmaya çalışmamız.
Kötü bir öksürük tutturdu Arda. Öğle uykuları da gece uykuları da bölünüyor bu yüzden. Öksürdüğünde kucağa alıp dikmek, geçince yerine yatırmak gerekiyor. Uykusuna ve rahatına öyle düşkün ki, inatla gözünü açmıyor ama biri şunu durdursun der gibi ağlamayla karışık söylenmeye başlıyor .Gece kalk onun odasına git gel - git gel bende hal kalmayınca buyur bakalım bizim yatağa dedik. Ama beyimiz hiç hoşlanmadı bu işten , babaya bir tekme, anneyi ittir, inip kendi yatağına gitme çabaları.. Sonunda anne ile baba, biri yatağın enine , biri boyuna olmak üzere iki kenarına yattı. Beyimize de ortada kocamaaan bir yer kaldı. Ancak böyle uyuyabilirmiş, kolu bacağı savurup, üstündeki örtüyü ancak böyle özgürce atabilirmiş..
Şimdi diyorum ki içimdeki şüphe boşuna değilmiş. Ne oğlum ne kocam aynı yatakta uyuyan aile modeline uyum sağlayamayacaklarmış zaten.
Bu üçlü arasında sanırım en mutlu benim, uyanıp oğlumun bacağından yada o anda neresi burnumun dibindeyse artık bir öpücük alabiliyor olmak pek güzelmiş. Ama sadece ve sadece bana güzelmiş :)

Paylaş

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails