27 Ağustos 2011 Cumartesi

Bir su hikayesi, hem de soğuk

Mesafeli, tedbirli ve hatta evhamlı olduğunu hissediyoruz diye anlattığımız doktorumuzun ana sorularından biri şu olmuştu:
- Git garsondan ekmek iste dediğinizde ne yapar?
- Gider, garsonun tabiri caizse totosunun dibine kadar  girer, ama istemez
demiştik.
O da bize , kontole gittiğimiz ay itibari ile 'normal bu davranış' demişti.. Yine de bu tip tek başına atacağı adımların, önemli basamaklar olacağını anlamıştık.
Daha da gelmeyin bana, artık gerek yok diyerek uğurlamıştı bizi.
Bugün ikimiz bir cafe nin dış kısmında oturuyorduk. Elimde çanta ve bir torba var. Self servis bir yer, kendisi su isteyince baktım çantaları ve Arda' yı bırakıp içeri girmem mümkün değil. Hepsini toplayıp girmek ayrı dert.
Al dedim sana para. İçeri gir kasadaki abladan su iste ve parayı ver.
Gitmez bu şimdi, çantaları emanet edecek birini bulsam diye bakınmaya kalmadan Arda gözden kayboldu.
Camdan izlemeye çalıştım, abla ile bayaa bir konuştular, abla suyu verdi sonra geri aldı başkasını verdi filan , neyse bizimki geldi elinde su, yüzünde kocaman bir gülümseme
- Anne soğuk su aldım baak!
Bir de değiştirtmiş , soğuk olanı almış da gelmiş..
O su şişesi pek kıymetli bugün. Benim aldığım su, benim şişemdeki su diyerek gözden kaybetmiyor şişesini..
Ben de gözümün önünden o gururlu gülümsemeyi kaybetmemeye çalışıyorum :)

Paylaş





26 Ağustos 2011 Cuma

'K' Harfi


Bu kadar mı büyütür bir çocuğu?
Erken konuştuğu için çok uzun süre az harfle çok şey anlattı ..
'k' harfinin yerine 't' koyup gayet güzel anlaşıyorduk biz..
Tabak, kabak, kapak gibi kelimeleri anlamak biraz zor oluyordu ama güzeldi,,
Eğlenceli, şirin, çocuk gibi işte.. Daha uzunca süre böyle konuşsun keşke diyordum ama ne var ki çocuk dediğin büyüyor işte..
Pek çok harf var daha yerine gelmeyen ama bu 'k' ne çokmuş türkçede.. Sadece 'k' harfini çıkarabilmek, konuşmadaki o acemiliği silip süpürüveriyormuş meğer..
Önce kelimelerin ortasına denk gelen 'k' lar çıkmaya başladı, sonra kelime başındakiler de gösterdi kendini..Hala sözcük sonundaki 'k' harflerini yutuyor ama söyleyebildiklerini öyle çok vurguluyor ki, bu konuşan yabancı da kim diyorum bazen..
Aynen,  üç yetişkini inatla ikna edip, tenis kortuna götüren, sonra da ' boleybol' oynatan,
kendinden bir tam yaş büyük olup, O'na bebek muamelesi yapan arkadaşına yetişmek için kendini o oyuncaktan bu oyuncağa atan,
iki ay sonraki doğumgününe şimdiden plan yapan, kim gelsin listesi çıkaran çocuğu tanımakta zorlandığım gibi..

Paylaş

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Takat

Takatinin olması ile yaşam sevincinin, yaşama heyecanının olması aynı şey mi?
Bence değil..
Hepimiz yaşıyoruz, hepimiz hayallerimizi gerçekleştirmek, bizi iyi hissettiren şeyleri bulup çıkarmak ve hayata geçirmek için çabalıyoruz.
Kimisi bu çabadan da keyif alıyor, sevdiği şeyin peşini hiç bırakmıyor, ucuna yenilerini ekliyor. Kendini mutlu ederken, ona iyi gelenleri paylaşıp başkalarını da mutlu ediyor..
İşte ben öyle insanlara, herkes gibi, bayılıyorum.
Daha çok olsunlar istiyorum, çoğalsınlar ben de ucundan kıyısından sürüneyim, enerjilerinden güç alayım istiyorum.
İki ay oldu iş hayatından - ev hayatına geçiş yapalı.
Hiç bir şeye gücüm yoktu.
Abartı değil, markete gitmekten tutun da, iki şeyi ucundan tutup mutfağa götürmeye bile. Arda bebekken de, ki çok makul kilolardaydı, öyle sırtlayıp taşımayadım gün boyu. Fiziksel dayanıklılığım azdır hep. Ama son aylardaki halim artık fizikselden öte bir ruh yorgunluğuydu.
İki ayın sonunda iç sesim de dış sesim de hala ne iyi yaptın diyor bana.
Çocuklu yada çocuksuz her türlü git, gel, taşı, getir, oyna, yat, kalk, pişir, taşır gözümde büyümüyor. Uykuya yenik düşmüyorum akşamları,,
Buna bağlı olarak sabrım, sağlıklı düşünme katsayım da arttı haliyle..
Takatim yerine geldi sonuç olarak.
Ama bahsettiğim başka türlü bir enerji..Gün boyu işte, sokakta debelenip, gelip üstüne ev ahalisini eyleyip yine de kendine vakit ayrılabilenlerin enerjisi..İşte onu kazanmak öyle kolay değil benim anladığım,, Çaba gerekiyor, kararlılık, gerçekten istemek ve ayırdığın o vakitte kendine gerçekten iyi gelen şeyi bulabilme becerisi gerekiyor.
Tüm bunlara nereden geldim ben?
Halimden şikayetçi filan değilim, hani öyle doyumsuz, vaktim çok ama hala keyfim yok havalarında filan hiç değilim..Aksine keyfim gayet yerinde, hep isteyip de yapamadığım şeyleri yapıyorum çok şükür, adını da takatsizlik koyduğum o garip uyuşuk halden sıyrıldım..
Çalışmayı değil ama arkadaşlarımı çok özlüyorum.
İş başımızdan aşmışken, kaşla gözle, daha rahat anlarda ise bir bardak çayla masaya popo dayayarak her telden çaldığım arkadaşlarımı.. Ne mutlu bana ki hala dertleri, sevinçleri bir telefon ötemde ve her hafta ' haydi kıpırda' telefonları ediyorlar bana, uçarak gidiyorum, bazen günden tazeliyoruz bazen de eskiden popoları masa köşelerinde çürüterek yaptığımız ufak hayat çözümlemelerine dalıyoruz..Her seferinde kısacık buluşmalarda az lafla ne kadar çok şey anlatabildiğimizi görüp şaşırıyorum.
İşte onlardan biri bugün bana dedi ki: Ben bu mail gruplarında herşeye cevap verebilenleri, elinden süs püs tablo oyuncak her ne ise iş çıkartıp, paylaşabilenleri, evlerini pek güzel yapabilenleri, okudukları kitapları yazıp çizip anlatabilenleri filan hep evde oturuyorlar sanıyorum. Ellerinden gelen şeylere özeniyorum. Yaşam sevinçleri mi daha fazla ?
İşte tam bu cümleden geldim buraya, ben de özeniyorum, takdir de ediyorum.
Amma velakin evde oturmakla, çalışmakla filan ilgisi yok bunun.
İçindeki enerji ile, güç ile, istek ile ilgisi var. Merakın ve isteğin ne kadar güçlü ise , sevdiğin şeylerin peşinden koşma enerjin de bir o kadar fazla oluyor.
Yoksa evde de otursan, heveslerin kuş olup uçan cinstense benim gibi anca takatini yerine getiriyorsun, gerisi boş laftan ibaret kalıyor.

Paylaş

18 Ağustos 2011 Perşembe

Sabah Keyfi ve Gecenin Mahsülü

Sabahları nemrut kalkan insanlar vardır ya hani, hah onlardan biri yetişiyor evimizde. Biliyoruz ki ne yaparsak yapalım, sabahları suyuna gitmeden, ayılıp, kendine gelmeden elleşmeyeceksin. Öyle ağlayayım, sızlayayım değil yaptığı.
Uyandıktan sonra önüne lap diye kahvaltı koymayacaksın mesela, biraz oynayacaksın artık her ne istiyorsa, o gün uykudan lego ile mi kalmış, tren ile mi kalkmış, puzzle ile mi belli olmaz, uyanır uyanmaz tuvalete götürmeyeceksin önce azcık dolanacak biraz..
Ama yok sen başlarsan koşmaya, giyin , çişini yap, hadi şundan ye azcık, ama şimdi lego olmaz baba işe gidecek cümleleri çıkarsa ağzından o zaman arıza moduna geçiyor işte..
'Sabah erken kalk -  suyuna git'  kuralını ne kadar bilsem de bazen bu sabah modları zorluyor beni de.. Çalışırken daha zordu. Belli saatte evden çıkmaya çalışmak ayılamamış çocuğu da bizi de geriyordu. Evde olunca azcık daha kolay ama sadece azcık daha..
Bu sabah tüm bu arıza ihtimallerini göze alarak, daha kargalar uyanmadan attık kendimizi Arda ile Bebek motoruna. Saat 10 olmamıştı Bebek parkındaydık. Serin, sakin, temiz..
Hakkını yemeyeyim, problem çıkarmadı ama ayılıp keyif almaya başlaması 11' i buldu beyimizin. Birşeyler içti, yedi, kumda debelendi filan baktım kendine gelmiş başlamış koşmaya.
Saat 2' ye kadar, parkta yapılabilecek ne varsa yaptık. Kendini aşıp halkalarda sallandı. Ayaklarından demirlere baş aşağı asıldı. Çimenlerde yattı, eğik ağaç gövdeleri üzerinde denge denge oynayıp sonra atçılığa çevirdi falan filan..Benim de totom onunla birlikte yer görmedi ama değdi. Yemeğimizi de yiyip kir pas içinde eve döndük.
Bir gün önceki park maceramızdan sonra! bu iyi geldi ve tabii ah makinem olsaydı dediğim bir sürü kare de içimde kaldı..
O karelerin yerine yukarıdaki katırı verelim ? :)
At niyeti ile yapılmış dün gecenin mahsülü ama her bir tarafı ayrı eğik oldu hayvanın, olsun Arda at diye oynuyor, çaktırmıyoruz :)

Paylaş



17 Ağustos 2011 Çarşamba

Saldım çayıra mevlam kayıra bu olsa gerek..

Beylerbeyi' nde denizin burnunun dibinde bir park var.
Bir kenarında şimdi her parkta olan spor aletleri, diğer yanda salıncak, kaydırak vs.. Deniz kenarında hiç koruma yok, manzara ise çok güzel..
Çağlar' ın biraz erken çıkmasını firsat bilip Beylerbeyi'nde yemek yedik akşam. Arabaya geri dönerken de Arda salıncak deyince, parka doğru çevirdik yolumuzu. 
Önce 3 çocuk gördük saklambaç oynuyorlardı, bir de ortada dolaşan, saklambaçı meğerse sabote eden ama bizin bunu anlayamadığımız iki minik daha vardı. Biri saçları kazınmış bir kız çocuğu, hemen hemen 3 yaşında.. Diğeri az daha büyük abisi..
Biraz sonra biz otururken spor aletlerinin dönen parçalarını direksiyon yapıp oyuna dalan Arda' ya yanaştılar. 
Güzel. Abi tır şöförü oldu, Arda da araba şöförü. Bu da güzel.
Sonra çocuk daat daat diye korna sesi çıkarıp, çekilsene yoldan beaa, açın yolu kardeşiim diye bağırmaya başladı. Arda şaşkınlıkla seyirde.. Onun oyunlarında da yol tıkanıyor bazen ama bir kere kornaya basıp sessizce bekliyor, bekliyorum yol tıkalı diye de açıklama yapıyor bize :) Ama bu abi pek heyecanlı..
O sırada saçsız minik kız gelip bizim sıpayı ittiriverdi, kaptı direksiyonu. Buraya kadar da herşey normal. Arda ama ben oynuyordum sen neden aldın ki onu diye sorduğu soruya bir dil ve bir tükürükle karşılık buldu! Sonra yanımıza geldi. Onlar oynasın azcık biz salıncağa binelim dedi ve salıncak lafını duyan iki minik hoop salıncaklara koşup oturuverdiler ve asıl tiyatro bundan sonra başladı.
Arda' yı onlar koştu bindi, inince sana sıra gelir deyip kaydırağa yönelttik. Bir iki dakika sonra salıncaklardan biri boşalınca geçiyorduk ki, abi diğer salıncaktaki küçük kardeşini itip indirdi. Bir de üstüne 'p.....ç' diye bağırdı ve salıncakla küçük kıza çarptı! Çağlar koştu kızı yerden kaldırdı, ağlama bir yerin acıyor mu vs diye teselli ediyor, bir yandan da anneleri nerede diye bakıyoruz.
Ve sahneye anne geldi. 
Kızı salıncağa bindirdi, oğlanı haşladı. Kızı deli gibi sallamaya başladı ve salıncakla uçan 3 yaşındaki çocuğu bırakıp gitti..
Kız o hızda sallanırken önündeki bariyeri kaldırınca biz dur yapma diye atladık. Oradan düşse ağzının burnunun parçalanmama ihtimali yok. 
Bu sırada Arda ben de kaldıracağım diyor. Öte yandan abi Arda' yı tacizde : Çocuuk insene insene yaaa, diyerek.. Bizim sinirlerimiz bozuldu gülüyoruz..
Küçük kızın salıncağı yavaşlayınca Çağlar' a salla beni diye bağırdı, ardından sallasana lan diyerek son noktayı koydu ve biz sessizce, sanki gitme zamanımız gelmiş gibi davranarak parktan ayrıldık..
Amacım kimseyi hakir görmek filan değil. 
İçimde bir yer o çocuklar için çok ama çok üzüldü. 
Küçük kız muhtemel abiyi örnek alırken abinin modeli kimdi acaba? Annesi mi babası mı başka bir abi mi? Kardeşine küfür ile bağıran bir erkek çocuğunun ileride karısını dövmeyeceğini kim iddia edebilir? Kendisine küfredilen itilip kakılan bir kız çocuğunun o dayağı normal karşılamayacağını peki?..Sonra yılda bilmem kaçtane kadının cinayete kurban gitmesinden bahsediyoruz. Dönüp bir parklara baksak yetecek belki açıklamaya..
Bu işin sadece bir tarafı tabii..
Biz de mükemmel değiliz ama çaba içindeyiz iyi, mutlu çocuklar yetiştirebilmek için ve belki onların anne babası için de iyi çocuk yetiştirmek böyle birşey, bilinmez. Belki de o çocuklar kendilerini hayatın içinde benim çocuğumdan çok daha iyi koruyup kollayabilecekler, kimsenin kendilerine zarar vermesine izin vermeyecekler, kim bilir..
Semtin kozmopolitliği, bir tarafta nezih sakinler varken hemen yanıbaşındaki parkta karşılaşılan manzara filan.. Üstüne sayfalarca yazar insan otursa..Kapalı güvenli site yaşamlarına kadar gidebilirim mesela ben buradan. Zaman zaman biz de mi acaba taşınsak öyle bir siteye diye düşündüğümüz, kararsız kaldığımız..Yada devlet okulu- özel okul çıkmazına varabilirim buradan.. Öyle uçsuz bucaksız ki düşününce..
Üzüldüm dün akşam..
Arda' yı dayanabildiğimiz son ana kadar çekmedik aralarından. Evet üstüne tükürüldü ve evet bağırıldı, kendisine çocuk diye hitap edildi, ittirildi..Ortalıktaki bu davranışların iyi ve doğru olmadığını anladı zaten, anlatmaya gerek yoktu, yine de çabaladı konuşabilmek için, sorularına cevap verebilmek için, diğer arabanın şöförü olabilmek için..Kendine zarar gelme aşamasında kendini korumayı da zamanla öğrenecektir umarım.

Paylaş

7 Ağustos 2011 Pazar

Nasıl Olur??

Bahçeli evden babaanne evine sekerken, uyku saati , yemek saati filan kalmamışken, babaanne, dede, hala, anneanne, ablalar, abiler arasında şımarıklığın dibine vurulmuşken bir aralık bulup bloga girdim ki üç adet post uçmuş gitmiş!
Nasıl olur, nasıl olabilir ?
Öyle son yazılan filan değil, yine yeni yazılardan ama aralıklı üç adet yazı.. Bahçeli ev yazılarım, onca unutmamak için not düştüğüm yazılar..
Çağlar blogspot backup tan dönmüştür gibi birşeyler diyor ama bir tek bende mi oldu acep?..
Neyse üzüldüm velhasıl.. Çok geçmeden tekrar yazmayı deneyeceğim, bir de kendi çapımda backup almak için bir şeyler düşüneceğim..
Kayıp yazılarımı gören, duyan, bilen varsa , benzer bir şey olan varsa bir ses versin, olmaz mı?
Paylaş

4 Ağustos 2011 Perşembe

Sylvester - Tweety

İşaret parmağımdan az büyük bir minik kuş..
Geldiğimizde yuvası vardı balkonda hiç ellemedik, nasıl güzel ötüyor, upuzun ..Şakıyor yani basbayağı..
Ve öyle hareketli ki, göz açıp kapayana kadar ordan oraya sekiyor.. Ben de elimde makine peşinden sekiyorum ama mümkün değil bir anını yakalamam. Anca poposunu yakalamışım bir karede işte böyle :)
Bir de yavruları oldu şimdi.
Küçücük yumurta kabuklarını bulunca balkonda anladık ki yavrular yuvada..
Öte yandan bir de siyah yavru kedi , evimizi kendi evi belledi..
Geçen gece toplanırken baktım vitrine girmiş oturmuş.. Ne ara, nasıl belli değil..
Bugün balkonda oyuncak tren raylarının üstünde miskinlik etmekteydi..
Tek sorumlusu Arda..
Sorumlu diyorum çünkü her öğün yemeği konduğu halde önüne , kedi hala masadan mutfaktan hırsızlık peşinde. Tabii anneannem de onun peşinde..
Arda onu gördüğü anda  mıncık mıncık seviyor, arada su filan da sıkıyor üstüne ama bugün baktım da yavru kedi sevildiğinin farkında, Arda' nın sıktığı sudan bir geri kaçıp bir ileri gelerek bayağı oyun oynuyor aslında onunla..
Ama asıl çıkmaz şurada ki bu yavru kedi bizim çitlenbik kuşun peşinde..
Yakalaması bence imkansız, kuş çevikten de çevik..
Ama yavru da antremanda ne de olsa.. Hiç bir boşluğu kaçırmıyor..
Evin önünde hafiften Sylvester - Tweety sahneleri yaşanıyor..
Anneannem kesin kuşun tarafında da Arda çok kararsız ve tarafsız, ben de öyle.. Şimdilik..
Kedi az daha büyüdüğünde muhtemel tweety'nin taraftarları artacak bizim balkonda..
Paylaş

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails