30 Haziran 2012 Cumartesi

Taşınma arası Arda molası


Adam adam yürüyüp gidince böyle, büyüdüğüne, çocuk olduğuna sevinsem mi, yoksa kucağıma aldığımda sıkacak, mıncıracak yer kalmadığına, ayaklarını sığdırmak için beni ezmek sureti ile debelenmesine üzülsem mi bilemiyorum..
Sonra bir bakıyorum, kendisi bildiğiniz ergen.. Şımarık, garip espriler ve bu esprilerin arasına sıkışmış bir takım krizler, sinirler, inatlar..Diğer yandan sohbetine doyum olmayan, sorularına cevap veremediğimiz, giderek çirkin ve komik olan bir 3,5 luk..
Ölüm diyor bu ara.. Nedir diyor.. Nerdeler diyor..
Yok allaha şükür ölen kalan yok etrafımızda ama duydu işte Atatürk öldü diye. Kapı önündeki abiler, hoş onlar da çocuk da, bu Atatürk bıdı bıdı diye saçmalarken, öldü o deyiverdiler, onu duydum. Sonra Mozart da öldü demişler. Dinazorlar da tabii. Onları duymadım. Konduramamış kafasına. Evlerindeler, evleri çok uzakta diyor. Fakat sonra karışıyor işte hatlar, her yanımızda olmayan ölü mü yada evi her uzakta olan? Bu muhabbet de öyle eski ki..Demek dönüyordu kafasında şimdi dilinde..
Toplamakla, çarpmak arasındaki fark nee derken koca çocuk, sonra çıkartma kitabını bırakıp kalkmak zorunda kaldığında hooooppp günümüze dönüş :) Gelgitlerle dolu günlerimiz :)


18 Haziran 2012 Pazartesi

Ve şimdi gerçek gösteri zamanı

Geçen sene yılsonu gösterisi fikrine ne kadar temkinli ve ikircikli yaklaştıysam, bu sene de aksine bir o kadar umursamaz ve rahat yaklaştım. Nedeni belliydi, şurada da az biraz bahsettiğim gibi evdeki model bir sene içinde habire alkış isteyen, izleyen kişi sayısı üçü geçti mi kendinden geçip, saçmalamanın daniskasını yapan bir hale gelmişti.
Arkadaş ziyaretlerinde tanıyamadığım bir çocuk elinde mikrofonla herkese kendini seyrettirmek için bildiği bütün numaraları sıralıyordu.
 Buyrun ilki budur şok olduğumuz misafirliklerin..
İşte bu yüzden yılsonu gösterisi bu sene benim için Unilever babalarına uçurtma yaptırdığımız haftasonuna denk geldiği için önem taşıdı daha çok. Ve hatta zaman zaman yüksek volumlü, bol danslı gösterilere bir mola yavrucuğum diyebilmek için, acaba gerçekten sahneye çıktığında, kalabalığın karşısında ışık görmüş tavşan gibi kalır da, öyle her daim kendini alkışlayan bol sabırlı kitleye oynamak gibi olmadığını da anlar mı diye düşünmedim değil.
Lakin öyle olmadı..
İlk andan son ana kadar, sanki tek alkışlanan kendisiymiş gibi kendinden emin, mutlu ve güvenliydi. Bu eğlence ve alkış uğruna hiç bir şımarıklık ve numaradan çekinmedi..Arkadaşlarının önüne geçmek, arada bir selam verip, saçlarını sallamak ve hatta bir iki kere yanındakileri maymunluk yapıp dikkatlerini dağıtmak sureti ile gösteriyi bitirdi. Hiç bir yardım ve sufle almadı, ne de olsa beyimiz kendini oranın tek hakimi sanıyordu.
Ne diyeyim,, 
Övünmek, sevinmek değil derdim..Aksine o şımarık dünyanın hakimi benim havalarında beni rahatsız eden bir şey var aslında..Hani bir de o havalar çoğunlukla kendini sahnede hayal ettiği zamanlarda ortaya çıkıyor ya..Oralarda bir şey dürtüklüyor işte beni..Bir de bu aralar pik yapan hakimiyet savaşlarında sanki biz bu çocuğu asla kontrol edemeyeceğiz, ipler elimizden kayıp gidecek hissini çokça yaşıyorum şu aralar..
Sonuç olarak çok mutlu bir gün geçirdi. Halen o kültür merkezine gidip aynı günü tekrar yaşama hevesinde kendisi..Biz de eğlendik haliyle izlerken yalnız bir kaç kere kendimi sahneye koşup bir kaşını gözünü oynatma çocuğum dememek için zor tutarken buldum..Bende de var bir yamukluk, takılma değil mi ki eğleniyor çocuk..







Haftasonu böyle dolu dolu geçmişkene biz hala ev bulabilmiş değiliz..Bizde de bir rehavet .. Sanki taşınmak zorunda olan biz değiliz..Sanki bir an gelecek ve ilk bulduğumuz eve çıkmak zorunda kalacakmışız gibi de bir his var içimde. Hadi hayırlısı..

12 Haziran 2012 Salı

Şeker

Sabah daha saat 7 olmamışken yaşanan bir yatak sohbeti:
- Anne öğretmenim kağıt verirken kağıtları dağıtıcam diyor ama kağıtları dağıtmamak lazım.
- Annecim herkese tek tek bir şey vermeye de dağıtmak denir. Mesela senin korsan kartlarını bir sana bir bana verip dağıtıyoruz ya öyle..
- Anladım, Saadet Hanım bize tek tek yemek koyuyor, dağıtıyor yaniiii..
- Evet annecim, ben sana bir kutu şeker versem, Arda bunları arkadaşlarına dağıt dersem ne yaparsın mesela?
- !!!??? Ama anne sen bana o kadar çok şeker vermezsin ki!!!
Hah aferin çocuğum, işte böyle :)))
Hatta bir gün olur da ben yokken biri önüne kocaman bir tabak şeker koyarsa 'bunların hepsi yenmez ' iradesini de geliştir olur mu?..


8 Haziran 2012 Cuma

Üç buçuğu devirirken sarsılan sınırlar

Üç yaş doğumgününden itibaren adım adım geliyorum diyen isyankarlık halleri görüp gördüğümüz en üst düzeye ulaştı son haftalarda.
Bu o 2,5 yaş krizleri gibi de değil, elinde hep bir karşı argüman var. Mantık çerçevesinde yıkıyor gelen önermeleri. Üstelik öyle bağırış çağırış da değil, gidip düşünüyor, kafa yoruyor üzerinde ve o zaman şöyle yapalım diyerek başka bir çözüm yolu ile geri geliyor.
Bağırış çağırış da olmuyor değil ama genelde bağıran biz değiliz, cücenin kendisi.. Sinirleniyormuş! Böyle diyor.  Şimdiye kadar duygularını ifade edebilen bir insan olması için çok çaba gösterdik. Sevindiğini, üzüldüğünü, korktuğunu çok güzel anlatıyor bin şükür ama aynı şekilde sinirleniyor da işte :) Şimdi sinirlerine hakim olmasını öğretmek gerekiyor.
Sanki şu aralar bugüne kadar kayıtsız şartsız uyduğu kuralların daha çok farkına varıp onları yıkma çabası içinde. Uykuya gitme, yemekte pazarlık, kendisine dur yada hayır dendiğinde duymamazlığa gelip aynen devam etmek..Sadece bir kaçı..
Bizimle bir güç savaşı içinde. Sanki biz devamlı onu engelliyoruz da, onun da buna isyanı varmış gibi ruh hallerinde.
"Hayır" ve "Ama ben böyle olmasını istiyorum!" en çok duyduğumuz cümleler.
Son 6 ayda anne - baba olarak çok şey öğrendik. Mesela:
Pazarlık yapmayacaksın. Sen pazarlık yaparsan o da yapar! Üstelik eli senden daha güçlü olur..
Kendi karar verebileceği şeylerde ona karar verme özgürlüğü tanımak bir yere kadar işe yarıyor. Ancak bir noktada kendini senin adına da karar mercii sanıyor ki orada dur demek gerekiyor. Dur demek yetmiyor bir de sağlam durmak gerekiyor. Biz bir iki kere yıkıldık ki sonuçları hoş olmadı , neyse ki çabuk toparladık. Ama halen arada sarsılıyoruz.
Blöf yapmayacaksın. Bir kez daha xxx ' e bağırırsan odana gidersin deyip , bağırdığında odasına göndermeyi unutmayacaksın mesela :)
Saat sınırları işe yarıyor. 15 dk sonra oyun bitiyor deyip, 15 dk sonra bitirmek ilk bir kaç krizden sonra işe yarayan bir çözüm.
Fikrini almak ama bunun onun söylediği olacak anlamına gelmediğini öğretmek örneğin. Bize zor gelen şeylerden biri. Ama ben böyle söylemiştim, ben size bunu böyle demiştim diye gelen itirazlarda ama biz böyle olmasına karar verdik diyerek, belki kısa bir açıklamaya yaparak konuyu kapatmak zor ve bir o kadar da gerekliymiş meğerse..
Bir başka nokta konulması gereken konu da açıklamaların uzunluğu.. Detay sorular, nedenler, niçinler, her bir sorunun bir diğerinin kapısını açması.. Anlayamayacağı noktaya geldiğinde bunu biraz daha büyüdüğünde anlayacaksın demeyi ancak bize önerildiğinde öğrendik. İşliyor mu derseniz, evet hiç yoktan iyidir..
Her istediğini yapmak, almak, istediği yere gitmek, hani hep koymaya çalıştığımız o sınırlar..
Onları şimdi zangır zangır titretmekle meşgul. Ama ben böyle olmasını istiyorum! ve ardından mantık çerçevesinde çözümler getirmesi.. Önce şuraya gidelim sonra dönüp böyle yapalım o zaman gibi sonu gelmeyen öneriler..Açıklamanın zaman zaman yetersiz kaldığı durumlar bunlar. Burada da bazen çok açıklama yapmak kaosa neden oluyor. Ağlamasına göz yummak. İleriki bir tarihte yapabileceğimiz şekilde söz vermek ve yerine getirmek, yapabildiğimiz çözümler..
Aaa sen bunları yeni mi öğrendin derseniz , valla yeni öğrendim :)  Bilsem de uygulamaya gerek olmamış. Söz dinleyen, açıklayınca kabul eden, çok inatçı ama inadına yine de hakim olabildiğim bir çocuk vardı elimde düne kadar.
Böyle maddeleyince çok despot davranıyormuşuz gibi oldu ama öyle değil.. Benim sesim son haftalarda eskiye göre çok daha fazla yükseliyor , kabul ediyorum. Ama öte yandan,bunları uygulamaya çalıştığımız zamanlarda Arda da daha mutlu sanki. Düşününce deli dana gibi her aklına eseni anında yapmak ve elde etmeye çalışmak ne zor..
Öncelikleri belirlemeyi öğrenmek, oto kontrolü sağlamak kolay öğrenilen meziyetler değil. Hangi birimiz her zaman kontrollüyüz ve önceliklerimizi doğru belirliyoruz? Ben değil mesela..
O büyüyor, büyürken de normal olarak zorlanıyor ama ben bu aralar çok daha fazla zorlanıyorum ondan. Ona tüm bunları öğretmeden önce , kendim öğrenmem gerekiyor, kendi kontrolümü sağlamam gerekiyor.. Hiç de kolay olmuyor..
Diğer yandan da kocaman bir çocuk şimdi. Çoğu zaman bize ihtiyaç duymadan kendi işini kendi gören. Anlatan, anlayan, merak eden bir çocuk..
Dün dükkana bir minnoş geldi. Bir yaşında bir tombalak.. Birsürü kapkara saçı var ve pek geveze bir çenesi :) Arda' nın o yaşlarını hatırlattı bir anda..Peltek peltek dilini döndürmeye çalışması, kendince çok önemli şeyler anlatması dıgıl dıgıl..
İşte o anlattıkları gün gelip de kelime olunca, bir de olmadık zamanlarda seni ters köşeye yatırınca, asıl oyun ve eğlence o zaman başlıyor.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails