Ben çocuklarını okula iç huzuru ile teslim etmeyi seven, buna ihtiyaç duyan bir anneyim. Hani eskiden derlermiş ya eti senin kemiği benim diye. O kadarını diyemesem de çocuğumu teslim ettiğim kurumun, öğretmenin, ortamın ona doğru anlarda doğru tepkileri vereceğinden emin olmak istiyorum. Aldıkları aksiyonların, benim çocuğum hakkında verdikleri kararların, benim aklıma da yatmasını, güvenilir olmasını bekliyorum.
Belki bir okuldan çok şey bekliyorum ama bekliyorum.
Ayrıca onların okulda olduğu zamanlar benim için değerli. Eğer o zamanları da onları düşünüp endişelenerek geçireceksem ne anlamı var?
Şimdiye kadar da seçimlerimde çok şükür ki yanılmadım. Çocukların gittiği okulları sevdim hatta onlardan daha çok bağlandım. Böyle olunca onlar da güvendiler oralara, annemin içi rahatsa herşey yolunda dediler ve pek sorun yaşamadık. En azından ben öyle olduğuna inanıyorum içten içe..
Ama bu sefer, evin küçük adamını okula başlatırken çuvalladığımızı hissediyorum. Sabah okulun kapısına, o aradığım iç huzuru ile gidemiyorum. Hep birşeyler batıyor gözüme ve hep minicik de olsa bir iç bulandıran olay, emare, bir söz, bir bakış oluyor.. Yada olmuyor, bana öyle geliyor.. Diyorum ya benimki hissiyattan öteye gitmiyor.
Kendisi ufacık ama büyük bir okul topluluğuna bağlı bir Montessori okuluna başladı Can.
Çok mu aradım bu okulu? Hayır. Evime yakındı, sınıf mevcutları azdı, kocaman harika bir bahçesi vardı, temizdi, duyduğum bütün yorumlar iyiydi. Şurada yaşadığımız 3 sene boyunca bütün okulların standartlarının aşağı yukarı birbirine yakın olduğunu gördük zaten. Nasıl bir öğretmenle okul hayatına başlayacağı önemliydi ama nerede olursam olayım onu seçme şansım yoktu. Şansıma güvenmek zorundaydım. Çok düşünmedim.
Bir sene daha evin yakınlarında olsun, öğlen çıksın, öğle uykusu uyusun istedim. Sonrasında zaten Arda ile birlikte onun gittiği okula gidecekti. Azıcık daha büyümüş olacaktı. Yani bahanelerim pek çoktu. Gel gör ki, o bahanelerimin hepsi olmasa da bir kısmı elimde patladı!
Okulda onunla birlikte geçirdiğim bir hafta boyunca, sınıf öğretmenine içim ısınamadı. Çocukların okula uyumuna yardımcı olacak herhangi bir emare, yanına gelip 'tamam ağlama anne burada' demenin ötesinde bir çaba göremedim. Kaldı ki Can zaten alışma sürecinde ağlamadı. Bu durumda Can ile bu cümleyi kuracak kadar bile bir ilişki kuramadı öğretmeni. Bence çok ironik!
Sonrasında onu kapıdan bırakıp ayrıldığım günlerde Can' ın sınıf öğretmeninden çok yardımcı öğretmenlerle daha iyi iletişimde olduğunu gözlemledim. En azından güveneceği birilerini bulmuştu, biraz rahatladım.
Tuvalete gitmeye henüz bir ay önce başlayan bir çocuk olarak, okuldaki klozetlere adaptörü olmadan oturmaya korktu Can. Klozetler küçük ama onun gözüne büyüktü demek ki. Bir hafta boyunca her sabah Can' ın tuvalet adaptörünü almalarını rica ettim. Almadılar. Çünkü bağlı oldukları o büyük okulun kuralları izin vermiyordu. Bir haftanın sonunda Can' ın inadı ile uğraşmak zorlarına gitmiş olmalı ki bari getirin adaptörü dediler! O süre zarfında sabah 8 den öğlen 12' ye kadar kah tuttu çişini hiç kaçırmadı, kah bir kere kaçırıp çok ağladı.
Montessori okulu olmak demek, sadece sınıf içinde çocukların seçtikleri materyallerde serbest olması mı demek? Hayatın içinde kendi gelişimlerine ve kendi doğal seçimlerine saygı duyulması, doğru seçimler yapmak için önerilerde bulunulması nerede kaldı?
Bu süre zarfında Can'ın , Arda'nın okuluna önümüzdeki sene başlayabilmesi için başvuruda bulunduk. O başvuru esnasında bir iki kere hep birlikte okula gittik. Adım gibi eminim ki benim orada hissettiğim huzur ve güveni farketti Can. Şimdi her sabah abisinin okuluna gitmek için ağlıyor ama ne mutlu ki kendisi 3 yaşında olduğundan ve bahçede oynamak, camlara su fışkırtmak onun için herşeyden daha önemli olduğundan kendi okulunun kapısına gelince, bunların verdiği motivasyonla içeri güle oynaya giriyor.
Her gün okul çıkışında , beni gittiği okulun çok eğlenceli ve güzel olduğuna inandırmak istercesine, ne güzel oynadım anne biliyor musun diyor. Ben de zaten oranında iyi bir okul olduğuna ve pek çok anne-baba ve çocuğu mutlu ettiğine canı gönülden inanıyorum. Ama bizim elektriğimiz tutmadı be okul, kusura bakma demek geliyor içimden.
Şimdi önümüzdeki seneyi beklemeden ikinci dönem Can' ı , Arda' nın okuluna almak için yer açılmasını bekliyoruz. İçimden bir ses orası da belki tüm beklentilerimi karşılamayacak ama en azından üç senedir velisi olduğum bir okulda doğru insanları bulup derdimi anlatmak daha kolay olacak diyor. Ayrıca beklediğim cevap olsun olmasın, bir cevap alabileceğimi, gelişmelerden haberdar edileceğimi biliyorum.
Sonra aklıma buraya ilk geldiğimiz sene geliyor. Arda'nın tek kelime ingilizce bilmeden birinci sınıfa başlaması, onu kocaman okulda bırakıp gitmenin verdiği zorluk, okul çıkış saatine kadar güm güm atan kalbim. İlk iki ayın ona da bize de ne zor geçtiği.. Ama geçti işte, düzlüğe çıktık, anne-baba-çocuk, herkes kendi yolunu buldu.. Şimdi aynısı tekrar yaşanıyor. Tecrübe ise sadece kalp çarpıntısını azaltmaya yarıyor, asla durdurmuyor.
Belki bir okuldan çok şey bekliyorum ama bekliyorum.
Ayrıca onların okulda olduğu zamanlar benim için değerli. Eğer o zamanları da onları düşünüp endişelenerek geçireceksem ne anlamı var?
Şimdiye kadar da seçimlerimde çok şükür ki yanılmadım. Çocukların gittiği okulları sevdim hatta onlardan daha çok bağlandım. Böyle olunca onlar da güvendiler oralara, annemin içi rahatsa herşey yolunda dediler ve pek sorun yaşamadık. En azından ben öyle olduğuna inanıyorum içten içe..
Ama bu sefer, evin küçük adamını okula başlatırken çuvalladığımızı hissediyorum. Sabah okulun kapısına, o aradığım iç huzuru ile gidemiyorum. Hep birşeyler batıyor gözüme ve hep minicik de olsa bir iç bulandıran olay, emare, bir söz, bir bakış oluyor.. Yada olmuyor, bana öyle geliyor.. Diyorum ya benimki hissiyattan öteye gitmiyor.
Kendisi ufacık ama büyük bir okul topluluğuna bağlı bir Montessori okuluna başladı Can.
Çok mu aradım bu okulu? Hayır. Evime yakındı, sınıf mevcutları azdı, kocaman harika bir bahçesi vardı, temizdi, duyduğum bütün yorumlar iyiydi. Şurada yaşadığımız 3 sene boyunca bütün okulların standartlarının aşağı yukarı birbirine yakın olduğunu gördük zaten. Nasıl bir öğretmenle okul hayatına başlayacağı önemliydi ama nerede olursam olayım onu seçme şansım yoktu. Şansıma güvenmek zorundaydım. Çok düşünmedim.
Bir sene daha evin yakınlarında olsun, öğlen çıksın, öğle uykusu uyusun istedim. Sonrasında zaten Arda ile birlikte onun gittiği okula gidecekti. Azıcık daha büyümüş olacaktı. Yani bahanelerim pek çoktu. Gel gör ki, o bahanelerimin hepsi olmasa da bir kısmı elimde patladı!
Okulda onunla birlikte geçirdiğim bir hafta boyunca, sınıf öğretmenine içim ısınamadı. Çocukların okula uyumuna yardımcı olacak herhangi bir emare, yanına gelip 'tamam ağlama anne burada' demenin ötesinde bir çaba göremedim. Kaldı ki Can zaten alışma sürecinde ağlamadı. Bu durumda Can ile bu cümleyi kuracak kadar bile bir ilişki kuramadı öğretmeni. Bence çok ironik!
Sonrasında onu kapıdan bırakıp ayrıldığım günlerde Can' ın sınıf öğretmeninden çok yardımcı öğretmenlerle daha iyi iletişimde olduğunu gözlemledim. En azından güveneceği birilerini bulmuştu, biraz rahatladım.
Tuvalete gitmeye henüz bir ay önce başlayan bir çocuk olarak, okuldaki klozetlere adaptörü olmadan oturmaya korktu Can. Klozetler küçük ama onun gözüne büyüktü demek ki. Bir hafta boyunca her sabah Can' ın tuvalet adaptörünü almalarını rica ettim. Almadılar. Çünkü bağlı oldukları o büyük okulun kuralları izin vermiyordu. Bir haftanın sonunda Can' ın inadı ile uğraşmak zorlarına gitmiş olmalı ki bari getirin adaptörü dediler! O süre zarfında sabah 8 den öğlen 12' ye kadar kah tuttu çişini hiç kaçırmadı, kah bir kere kaçırıp çok ağladı.
Montessori okulu olmak demek, sadece sınıf içinde çocukların seçtikleri materyallerde serbest olması mı demek? Hayatın içinde kendi gelişimlerine ve kendi doğal seçimlerine saygı duyulması, doğru seçimler yapmak için önerilerde bulunulması nerede kaldı?
Bu süre zarfında Can'ın , Arda'nın okuluna önümüzdeki sene başlayabilmesi için başvuruda bulunduk. O başvuru esnasında bir iki kere hep birlikte okula gittik. Adım gibi eminim ki benim orada hissettiğim huzur ve güveni farketti Can. Şimdi her sabah abisinin okuluna gitmek için ağlıyor ama ne mutlu ki kendisi 3 yaşında olduğundan ve bahçede oynamak, camlara su fışkırtmak onun için herşeyden daha önemli olduğundan kendi okulunun kapısına gelince, bunların verdiği motivasyonla içeri güle oynaya giriyor.
Her gün okul çıkışında , beni gittiği okulun çok eğlenceli ve güzel olduğuna inandırmak istercesine, ne güzel oynadım anne biliyor musun diyor. Ben de zaten oranında iyi bir okul olduğuna ve pek çok anne-baba ve çocuğu mutlu ettiğine canı gönülden inanıyorum. Ama bizim elektriğimiz tutmadı be okul, kusura bakma demek geliyor içimden.
Şimdi önümüzdeki seneyi beklemeden ikinci dönem Can' ı , Arda' nın okuluna almak için yer açılmasını bekliyoruz. İçimden bir ses orası da belki tüm beklentilerimi karşılamayacak ama en azından üç senedir velisi olduğum bir okulda doğru insanları bulup derdimi anlatmak daha kolay olacak diyor. Ayrıca beklediğim cevap olsun olmasın, bir cevap alabileceğimi, gelişmelerden haberdar edileceğimi biliyorum.
Sonra aklıma buraya ilk geldiğimiz sene geliyor. Arda'nın tek kelime ingilizce bilmeden birinci sınıfa başlaması, onu kocaman okulda bırakıp gitmenin verdiği zorluk, okul çıkış saatine kadar güm güm atan kalbim. İlk iki ayın ona da bize de ne zor geçtiği.. Ama geçti işte, düzlüğe çıktık, anne-baba-çocuk, herkes kendi yolunu buldu.. Şimdi aynısı tekrar yaşanıyor. Tecrübe ise sadece kalp çarpıntısını azaltmaya yarıyor, asla durdurmuyor.