24 Ağustos 2011 Çarşamba

Takat

Takatinin olması ile yaşam sevincinin, yaşama heyecanının olması aynı şey mi?
Bence değil..
Hepimiz yaşıyoruz, hepimiz hayallerimizi gerçekleştirmek, bizi iyi hissettiren şeyleri bulup çıkarmak ve hayata geçirmek için çabalıyoruz.
Kimisi bu çabadan da keyif alıyor, sevdiği şeyin peşini hiç bırakmıyor, ucuna yenilerini ekliyor. Kendini mutlu ederken, ona iyi gelenleri paylaşıp başkalarını da mutlu ediyor..
İşte ben öyle insanlara, herkes gibi, bayılıyorum.
Daha çok olsunlar istiyorum, çoğalsınlar ben de ucundan kıyısından sürüneyim, enerjilerinden güç alayım istiyorum.
İki ay oldu iş hayatından - ev hayatına geçiş yapalı.
Hiç bir şeye gücüm yoktu.
Abartı değil, markete gitmekten tutun da, iki şeyi ucundan tutup mutfağa götürmeye bile. Arda bebekken de, ki çok makul kilolardaydı, öyle sırtlayıp taşımayadım gün boyu. Fiziksel dayanıklılığım azdır hep. Ama son aylardaki halim artık fizikselden öte bir ruh yorgunluğuydu.
İki ayın sonunda iç sesim de dış sesim de hala ne iyi yaptın diyor bana.
Çocuklu yada çocuksuz her türlü git, gel, taşı, getir, oyna, yat, kalk, pişir, taşır gözümde büyümüyor. Uykuya yenik düşmüyorum akşamları,,
Buna bağlı olarak sabrım, sağlıklı düşünme katsayım da arttı haliyle..
Takatim yerine geldi sonuç olarak.
Ama bahsettiğim başka türlü bir enerji..Gün boyu işte, sokakta debelenip, gelip üstüne ev ahalisini eyleyip yine de kendine vakit ayrılabilenlerin enerjisi..İşte onu kazanmak öyle kolay değil benim anladığım,, Çaba gerekiyor, kararlılık, gerçekten istemek ve ayırdığın o vakitte kendine gerçekten iyi gelen şeyi bulabilme becerisi gerekiyor.
Tüm bunlara nereden geldim ben?
Halimden şikayetçi filan değilim, hani öyle doyumsuz, vaktim çok ama hala keyfim yok havalarında filan hiç değilim..Aksine keyfim gayet yerinde, hep isteyip de yapamadığım şeyleri yapıyorum çok şükür, adını da takatsizlik koyduğum o garip uyuşuk halden sıyrıldım..
Çalışmayı değil ama arkadaşlarımı çok özlüyorum.
İş başımızdan aşmışken, kaşla gözle, daha rahat anlarda ise bir bardak çayla masaya popo dayayarak her telden çaldığım arkadaşlarımı.. Ne mutlu bana ki hala dertleri, sevinçleri bir telefon ötemde ve her hafta ' haydi kıpırda' telefonları ediyorlar bana, uçarak gidiyorum, bazen günden tazeliyoruz bazen de eskiden popoları masa köşelerinde çürüterek yaptığımız ufak hayat çözümlemelerine dalıyoruz..Her seferinde kısacık buluşmalarda az lafla ne kadar çok şey anlatabildiğimizi görüp şaşırıyorum.
İşte onlardan biri bugün bana dedi ki: Ben bu mail gruplarında herşeye cevap verebilenleri, elinden süs püs tablo oyuncak her ne ise iş çıkartıp, paylaşabilenleri, evlerini pek güzel yapabilenleri, okudukları kitapları yazıp çizip anlatabilenleri filan hep evde oturuyorlar sanıyorum. Ellerinden gelen şeylere özeniyorum. Yaşam sevinçleri mi daha fazla ?
İşte tam bu cümleden geldim buraya, ben de özeniyorum, takdir de ediyorum.
Amma velakin evde oturmakla, çalışmakla filan ilgisi yok bunun.
İçindeki enerji ile, güç ile, istek ile ilgisi var. Merakın ve isteğin ne kadar güçlü ise , sevdiğin şeylerin peşinden koşma enerjin de bir o kadar fazla oluyor.
Yoksa evde de otursan, heveslerin kuş olup uçan cinstense benim gibi anca takatini yerine getiriyorsun, gerisi boş laftan ibaret kalıyor.

Paylaş

1 yorum:

elif ada dedi ki...

Bence kendine haksızlık etmişsin Zeynebim. Kim bilir ne kadar yoruldun, kim bilir ne kadar doldun ki toparlanman böyle zaman aldı. Hele biraz daha zaman geçsin, Ardacık biraz daha büyüsün sen, kendin bile şaşıracaksın neler neler yapabildiğine.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails