29 Temmuz 2011 Cuma

Denizler

Oğlumun hayatında bir 'Deniz' saltanatı hüküm sürüyor şu aralar. Büyük Deniz' ler, küçük Deniz' ler, bebek Deniz'ler ve tabii bir de gerçek , yüzülecek denizler ..
Parkta uluorta çıkıp Arda diye bağırsanız size dönüp bakacak olan çocuk sayısına hemen hemen eşit sanırım Deniz isimli çocuk sayısı ama bugün parkta Deniz' ler çoğunluktaydı ondan eminim :)
Hayatımızdaki Deniz' lerin sayıca çok olmasından öte bir de Arda'nın Deniz' leri var ki, onlar şahane işte..
Bir bebek Deniz'imiz var ki bizim evde arkasından ağlanan ilk ve tek çocuktur şimdiye dek. Üzerinden ay geçmiş olmasına rağmen, vermeye kıyamadığı tüm giysiler ve oyuncaklar, bebek Deniz için saklanmaktadır. Uçağa binilip bebek Deniz' e gidilmekte, ona şarkılar yazılmaktadır. Telefonda annesine alo' dan önce Deniz ne yapıyor diye sorulmaktadır. Öptüğü, kokladığı, özene bezene oyuncak seçtiğidir nedense..Belki aylar sonra gördüğümüzde Deniz artık bebek olmayacak , merakım o zaman nasıl bir tepki verecek acaba kendisine..
Bir de arkadaş Deniz var hayatımızda. İstisnasız en kötü gününde bile, uykusuz olduğu yada uykudan süründüğü anlarda dahi ve hatta bu sabahki gibi solundan kalkıp bana eyvah bugünü dar edecek dediğim günlerde bile yanında huzur bulduğu, rahatladığı hatta hiç bir çocuğa yapmadığı şekilde tabiri caizse 's...k yarıştırdığı' tek arkadaşı. Olmayan çişini Deniz' in uğruna ağaç diplerine yaptığı, arabasına bineceğim diye dudak büzüp, sonra e hani Deniz de bizim arabaya binecekti, yanıma oturacaktı diye ağladığı başka da yoktur şimdiye kadar.
Biraz hamurları benziyor sanki, ritmleri mi tutuyor desem.. Aynı kelime oyunlarına gülebiliyorlar ikisi de, karşıdakinin üzülmesinden de sevinmesinden de çok etkileniyorlar. Oyuncak paylaşma gibi dertleri olmuyor, el ver değiş tokuş yöntemi ile halleşiyorlar. Temkin, dikkat, ortamda olup bitene hakim olma hızları çok yakın birbirlerine..Birbirlerinin lafını kesip konuya devam edebilecek kadar anlıyorlar karşılıklı..
Bir de Arda' nın her söylediğine anında cevap veren kulağını çocukların her tınısına açık tutan Biranda' nın çok etkisi var Arda' nın bu rahat halinde. 
Tabii ki çocuklar ikisi de ve tabii ki düzleri olduğu kadar tersleri de oluyor ama bizim sıpa tersinde yada düzünde Deniz'in yanında genelde düzüne dönüyor.
Bu sabahı bir Deniz annesi ve bir Denizhan annesi ve cüceleriyle birlikte parkta geçirdik. Terledik, kuma bulandık ve hatta biz bir ara çişe bulandık ama suratsız kalktığımız bir sabahı daha düzüne çevirdik. 
Her annenin sırtında bir sırt çantası vardı ama kimse fotoğraf makinesi taşımayı göze alamamıştı, o yüzden güzel gözlü Denizhan ile koca gözlü Arda ve Deniz sıpalarının fotoğrafı yok , ama yol boyu Denizhan tüçüt ,taldeş o, Deniz atadaş diye anlatan, şu an itibari ile de uykusunda ' del del! anneee Deniz delioo' diye haber veren bir cüce var elimde.
Demek insan ister yedisinde ister 70 şinde olsun, isterse de 2 buçuk yaşında, içten gelen bir his ile yöneliyor diğer insanlara. Kimilerine uzak kimilerine yakın kalmayı tercih ediyor. Kimilerine temkinle yaklaşırken kimisine destursuz  sarılıveriyor..
Oğlumun beni bırakıp, arkadaş annesinin peşinden parka süzülmesi, 3 dakika sonra da geri dönmemesi , demek ki güvende ve rahat hissediyor olması güzelmiş. 
Yine yapalım :)


26 Temmuz 2011 Salı

Fon Müziği


Fonda, üst kattan Ceren ' Sen beniim bitaneeem ' diye Pepe'den öğrendiği anne şarkısını söylüyordu. Biri sıcaktan çok bunalmış ve diğeri günü nefes almadan çalışarak geçirmiş iki yetişkin olarak, eğer içeride uyuyan sıpamız olmasaydı, eminim Ceren' e homurdanacak ve mumları üfleyip içeri girecektik.
Ama eşlik etmeyi tercih ettik :)

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Bir garip haller


Bir değişik haller var bu günlerde ..
Hep ölçüp biçip adımını atarsın sen ama bu son günlerin adımları daha bir kendinden emin, daha sert , daha sağlam sanki..
Çoğu zaman gözyaşlarını öyle tutuyor öyle saklıyorsun ki, gören kocaman adam olmuş ağlamaya utanıyor sanacak.. Halbuki hiç ağlama demedik ki biz sana, ağlama ayıp demedik ki..
Ağlamaya ramak kalmış yüzünü toparlayıp, anladım diyorsun. Yada neden istediğine dair , nasıl olabileceğine, evet cevabını nasıl alabileceğine dair çözümlerini sıralayıveriyorsun..
Öyle anlar oluyor ki ve giderek çoğalarak, senin çözümlerin karşısında neden hayır dedim ki ben diyorum..
Aferinlerden gururlandığın gibi utandığın da oluyor..
Halbuki sen küçücük bir çocuksun. Başarabildiğini ' baak ben yaptım ' diye göstermek senin hakkın, sana yakışan bu.  Ama bunu göstermek yerine hiç beklemediğim bir anda en emin halinle ortaya atılıp ben yaparım diyorsun. Ve yapıyorsun da.. Hep yanında olmasam, bir ara çalışmış çabalamış da öğrenmiş, yapmış diyeceğim.
Pes edişlerin, 'ben bunu yapamam'  söylemlerin azaldı.
Yerini iyi yapabildiğini anladığın şeylerin güveni aldı.
Bir de o garip gurur mu desem, irade mi desem, adını koyamadığım o dik durma hali..
İki insan arasındaki anlaşmazlığı küçücük halinle çözüme ulaştırma çaban, açıklamalara girişmen..Elindekini verip bir diğerini mutlu etme uğraşların..Bazen ters tepen bazen işe yarayan çözüm yolların..Halbuki sen daha elindekini kendine saklama yaşındasın değil mi?
Lafımızın ortasına atlayıp, bana da anlatın , bana da söyleyin, neden bahsediyorsunuz demen ve sana en uzak en alakasız konuya dahil olmaya çalışman, akabinde sana o andaki konuyu nasıl aktarabileceğime dair beynimin son hız çalışmaya başlaması..
Cevaplayamadığım tonlarca soru, makinelerin nasıl çalıştığından başlayıp kolumuzun karnımızın içinde ne vara kadar uzanan, devamlı 'neden' lerle süslenen bir sürü soru..
Bir anne salyangoz, bir yavru salyongoz olma hallerim ve senin bana, kendine ve orada kim varsa herkese biçtiğin daha onlarca rol..Zaman zaman hiç oyuncaksız kurulan hayali oyunlar,,
Tüm bunların arasında o bocaladığın, hırsına, sinirine yada üzüntüne hakim olamadığın, ağladığın, tepindiğin, derdini açıklamakta zorlandığın anlar da oluyor , olmaz mı?
Ama bakıyorum da ( ve için için korkuyorum ) sen o anları da çözümlemeye, neye üzüldüğünü neye canının yandığını yada neden kızdığını anlatmak için çabalamaya başladın. Sebepleri sonuçlara bağlamaya, bir de bunları anlatmak için kelimeler aramaya..
Biraz daha yavaş gitsen keşke, telaşın neden?
Bugün Gamze öğretmenin sana bebek demiş, çok bozulmuş olmalısın ki kapıda ilk hikayen bu oldu. Şikayetlendin biraz, ben bebek değilim dedim onaa diye uzattın lafın sonunu. Olsun oğlum , az biraz daha bebek kalabilirsin demedim, diyemedim.
Büyümek neden bu kadar büyülü? Yada biliyor musun ki büyümek ne demek?
Her bir hamlende hem seviniyor hem de ürperiyorum,,
Mutluluk, gurur, az biraz da korku ile..


20 Temmuz 2011 Çarşamba

Şeftali ve Kabak Aşkına

Hava sıcak, yapış yapış..
Arda sıpası uğruna kendi evimizi bırakıp, kiraya çıkarken klimamızı orada bırakmıştık. Demek çalışırken anlamıyormuş insan sıcağı, şimdi evde tonlarca su kaybediyorum oturduğum yerde ki evimiz her yönden ağaç gölgesi altında. Öyle bodoslama güneş de almıyor, bir de alsa ne olacaktı acaba.
Gözümün önünden habire serin yoğurtlu birşeyler geçiyor, ayran, cacık, yoğurtla yenebilecek her ne varsa işte..
Yarın yine göçeceğiz Maşukiye' ye , ben de gözüme dolaptaki kabakları kestirdim, bozulmasınlar onları bir yoğurda bulayayım ama bu sıcakta kimse benden kızartma yapmamı beklemesin derken ortaya sarımsaklı, dereotlu, yoğurtlu filan görüntü acayip, tadı süper birşey çıktı. Ne zaman lazım olsa fotoğraf makinesi yok yanımda zaten. Oturup yarısını yemeden bir kere olsun çekmek lazımdı.
Akşam baba oğul karşıma geçip bu sepserin ve de yararlı yemeğe çemkirmezlerse ne olayım.
Arda' nın yemiceeem diye ittirip kaktırdığı şeftalilere de bi güzellik yaptım, fırında debeleniyorlar şu anda. Lakin son kararım şudur bundan böyle yemek sabah yapılacak, öğle sıcağında hele ki fırın filan yakılıp saunaya dönen mutfakta durulmayacak. Deli miyim ben ya?



19 Temmuz 2011 Salı

Çürük Anne

Yaz günü benden başka sinüzit olup antibiyotikleri yutan başka insan var mıdır acaba?
Sağlam bir çocukmuşum, az hastalanan , yatak döşek yatmayan..Kendimi bildiğim zamanlara dair de hiç yatarak iyileşmem gereken bir hastalık hatırlamıyorum. Ne var ki 30'lu yaşlarla birlikte daha çabuk hastalanır daha zor toparlanır oldum.
Düşündüm de daha sağlıklı yaşıyordum eskiden, içtiğim suya yediğim meyveye dikkat eder, spor yapardım. Hiç biri kalmadı geriye, halbuki asıl şimdiden sonra bakmak gerekiyor kendine heralde. Ayrıca kışın geçirdiğim orta kulak iltihabı ve şu anda boğazımı yakan bu sinüzit sırasında ilk defa ilaçlar dokundu bana. Yazıyorum ki hatırlayayım.
Dün doktordaki muayeneden sonra Arda ile ilgili bir iki soru da sordum. Malum havuza giriyor bu yaz sıpa. Sular bazen midesini bazen kulaklarını dolduruyor. Çocukların kulak kirleri ve havuz suyu bir araya geldiğinde dış kulakta enfeksiyona sebep olabilirmiş. Kulak kirinin içinde gayet sağlam mikroplar olurmuş, öyle kolay kolay kovulamayan cinsinden. O yüzden eğer havuz şartsa, deniz yoksa, o zaman kulakların temiz ve açık olmasına dikkat etmek gerekiyormuş. Kulak çubuğu ile zaten temizlemiyoruz ama tülbent ile temizlik yetmiyorsa, çocuk doktoru kulak kiri çok diyorsa yaz döneminde aralıklı zamanlarda birkaç damla gliserin damlatmak ve kulak kirinin akmasını sağlamak havuza giren çocukları korumak için çözüm olabilirmiş.

40+

Kupkuru olmasa da çok kururum ben, cildim illa su ister nemlendirici ister. Kozmetikle aram da öyle ahım şahım değildir. Dönem dönem iyi  gelen, en azından tüm gün ikinci defa krem ihtiyacı hissettirmeyecek markaları kullanmışımdır ama tutarlı da değilimdir çok. Bilmem de, bir soran olsa kakılır kalırım. Çünkü o anda alırken sorup almışımdır ikinciye alırken de kutusu elimde giderim, o koskoca marka isimleri kalmaz aklımda.
Geçenlerde parfümerilerin birinde annem için bir şey ararken gözüme takıldı. Kremleri ayırmışlar 30+, 40+, 50+ diye.
Elimdekiler bitince bu markaya da bakarım diyerek çıktım oradan. Bir süre sonra gittim dikildim 30+ ların önüne,30+ ' um ya ben de :) Anladığımdan değil bakıyorum, kokluyorum. Gecesi, gündüzü yok göz çevresi..  Mağaza görevlilerinden biri geldi. Derdimi anlattım. Klasik konuşma başladı ama bunu kullanırken göz çevresini de kullanmanız lazım, o lazım bu lazım. Yok dedim o göz kaş ıvır zıvır kremleri bende hep çöp oluyor. Ben o eklerini almak istemiyorum.
Ben ayak direyince kız gözlerini yüzüme dayadı, baktı baktııı..
O zaman bu seriyi almayın sizin için hafif kalır, göz kenarlarınızda derin çizgiler var, size 40+ serisinden verelim! deyiverdi.
Kız göz çevresi kremi almıyorum diye bana gıcık mı oldu yoksa gerçekten çizgilerim derin mi diye her yerde aksime baka baka döndüm eve, + 40 larda torbada !!

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Bitmek bilmeyen bir kısacık yol

İzmit - istanbul arası dediğin vur tut 100 km.
Senelerdir gidip geldiğim yol. Öğrenciyken her hafta , sonraları da neredeyse aynı sıklıkta.
Hiç bu seneki gibi bir kalabalık görmemiştim (k).
Haftalardır Çağlar Cuma  akşamı yada Cumartesi sabahı Maşukiye' ye gelip, Pazar akşamı yada Pazartesi sabahı dönmeyi deniyor. Saatlerini değiştiriyor, yolunu değiştiriyor ama hiç bir şey değişmiyor.
Son iki haftadır biz de dahil olduk eziyete. Hele geçen hafta sabahın kör karanlığında Evrim' leri de arkamıza takıp İstanbul' a doğru yola çıktık, 3 saat sürdü!! Çocuklar aç, biz bir önceki geceden uykusuz.. Tam kabus..
Bu hafta Çağlar, Pazar gece çıkalım dedi. Saat tam 22.30 da arabayı çalıştırmıştık.
TEM e giremedik! Eski yol E-5 ten eve geldiğimizde 1 civarıydı ve iyiydi dedik!
Aklım sırrım ermiyor, bunca insan , bunca araba gece gündüz demeden yolları dolduruyoruz..
Tatile , dinlenmeye giderken bile yoruluyoruz, yoruyoruz,,
Geçen gazetede gözüme çarpmıştı , evinde vakit geçirmeyi seven, dinlenmeyi de çalışmayı da evinde yapan bir grup varmış. Akımın adı da homing gibi bir şey, hatırlayamıyorum.
Çok yakındır hepimiz evlerimizi tam teşkilatlı çalışma ve tatil merkezlerine dönüştürüp adımımızı dışarı atmadan yaşayacağız yada yaşamımıza yürümek, bisiklete binmek gibi kavramları sokup, yaşam alanlarımızı da buna uygun şekilde seçmeyi öğreneceğiz. Temiz havayı, iki damla güneşi, esintiyi, sohbeti bir arada tutacağımız yaşam şekillerine geçeceğiz. E zor tabii, hadi ben gidiyorum demekle olmuyor ama bizimle aynı işkenceyi çeken her on arabadan bir tanesindeki insanlar bile bunu düşünmeye başlarsa bu bile birşeydir.
Biz güya bu yaz Çağlar' ın izin kullanamayacağı belli olduğundan, kendimize görece yakın bir mesafe seçtik dinlenebilmek için, haftasonları gelip ağaç gölgesine girebilmek için. Şehrin gürültüsünden biraz kaçıp, insan ve çocuk gürültüsüne karışmak istedik.  Ne var ki bizim yakın sandığımız yol bile, zamana yetişemez, insan kalabalığını kaldıramaz olmuş..
Halbuki dün akşam yola çıkmak için ne de güzel bir bahçe masasından kalkmıştım, hem de çayımı yarım bırakıp..Bir daha da bırakırsam iki olsun..


13 Temmuz 2011 Çarşamba

Daldan dala

Pazartesi:
Dört saat kırkbeş dakika uyumuştum ama pek iyi hissediyordum. 
Çünkü:
Evet sen başından beri huysuzlandın, huzursuzlandın, rahat edemedin demişti,
dur dur şimdi bir daha söyle anlayamadım diyerek, uykusunu gözünden kovmuştu,,
Konu önemli tabii ama asıl önemli olan ben balkondaki bülbülün yuvasını, minicik kuyruğunu da anlatıyor olsaydım o anda, yada aldığım kilolara parmak hesabı yapıyor olsaydım, yine kovacaktı uykusunu gözünden,,
Sözünden, gözünden ve kalbinden geçenlerin ne kadar bir olduğunu unutmuşum meğerse ben,,
Ayıp bana!
Korkuyorum, yapamıyorum işte diyebildiğim için de aferin!
Salı:
Sesim borozandan halliceydi. Nedeni belirsiz. Arda' ya seslendiğimde anne neden öyle konuşuyorsun deyip, sesini kalınlaştırıp beni taklit ediyordu sıpa!
Öğlen okuldan arayıp kustu dediler, gelmeyin iyi , haber ettik dediler ama dayanamadım.
Gittim aldım eve geldim. Niyetim evde rahat rahat uyusun dinlensindi. Ama ben deli öğle sıcağında arkadaşlarımla içeceğim güzel kahveyi bırakıp yollara düşmüşken o içindekileri dışarı boşaltınca öyle bir iyileşmiş ki yatağın üstünde debelenirken uyumamak için ' Anne sana tatla attiyim mi? ' dedi. İçimden sen kim takla kim ey hantal tospa derkeen hoop bir takla hoop iki takla, üçüncüsünde tutmasan yataktan aşağı gidecek!! Ha dördüncüsünü atabildi mi hayır! :) ama ben yinede içimden geçirdiğim lafı yuttum, oturdum aşağı.
Çarşamba:
Sesim Arda' nın yuva doktorunun gece yatmadan sıcak ballı süt önerisi ile daha duyulabilir halde. 
Akşama bahçeli ev yollarında olacağız, bu yaz git gel ile geçecek belli oldu. 
Sabah telefon konuşmamı duyan Arda sorunca 'Defne bahçeli evde merdivenlerden düşmüş' diye cevap verdim. 
Demiy mi düşmüş anne? Beçitada mı meediven valmış, oldan mı düşmüş? diyerek pek bir ilgilendi olayla. Cümlenin başında Defne' yi Demir anlayınca belçikayı olaya bağladı da merdiveni bağlayamadı şaşkın :)




11 Temmuz 2011 Pazartesi

Miskin

Bomboş oturabiliyormuş insan..
Evde miskinlik denen şey bu olsa gerek, hiç bilmediğim bir şey, yapanları da anlayamadığım..
Sıkılmaz mı insan boş boş oturmaktan derdim..Uyumak da zaman kaybıydı üstelik..
Hala biraz öyle,  bir yanım haydi diyor kalk, onu yap, şunu yap, bunu değiştir, ama öteki yanım sallanıyor da sallanıyor..
Yeniden sıra ile düşünebildiğimi farkettim bir de..
Birine nokta koyup ötekine geçmek daha kolaymış..
Her bir tilkiyi birbirine kuyruğundan bağlayıp yola devam etme çabası ile ne çok yorulmuşum..
Kafamın içindeki tangırtılar her geçen gün biraz daha azalıyor,,
Bu tangır tungur hengame uzaktan hoş bir nağme haline geldiğinde ben de yeniden hızımı almış olacağım umarım..

Paylaş

7 Temmuz 2011 Perşembe

Şişme Havuz

Kardeşim 2 yaşının yazında onu kimse denize sokmasın diye sahilde çorap ve botları ile gezerdi. Korkusuna karşı verdiği savaş ve bulduğu çözüm takdir edilmiş uzunca bir süre kimse kendisine dokunmamıştı ve tabii bir sonraki yaz çoraplar ve botlar mazi olmuştu çoktan.
Bir kaç hafta önce bizim sıpa havuza çemkirince biz de ses etmedik. Ayaklarımı sokucam dedi tamam dedik bıraktık kendi haline.  Geçen haftasonu ise denize de girmez heralde ama kumla oynasın en azından diyerek kendimizi attığımız sahilde Arda' yı sulardan topladık.
Tahminim en büyük fark ve güvenle kendini sulara atmasına neden ayağının yere değiyor olmasıydı.
Ne yazık ki yazımızın çoğunluğu denizin değil havuzun kenarında geçecekti. Hal böyle olunca suyla oynama keyfi yarım kalmasın diyerek şişme bebek havuzunu da çıkardık ortaya.
Ama sıpa ters işte , havuzu şişirip doldurduğum gün, ben de yüzücem diyerek gerçek havuza girme cesaretini gösterdi.
Yüzdü mü? Sayılmaz.
Kucak , köpük, şamata ve ürktüğü, kendi istediği her an anında havuz kenarına çıkarak günü geçirdi.
Eve döndüğünde de şişme havuzda arabalarını yüzdürmeyi tercih etti.
Ertesi gün yüzme faslında bir gelişme yoktu, yine kucak , hop hop zıp zıp biraz daha fazla suyun içinde kalma ama yine arada kendini havuz kenarına atma aktivitelerinden sonra şişme havuzunu bu sefer etkinlik alanı olarak kullanmaya karar verdi.
Son iki gündür ise bizim şişme havuz bebek banyosu, ördeklerin deresi, benzin istasyonu ve araba yıkamacı olarak hizmet veriyor. Arada da bahçede gezen hindilerin uğrak yeri olmaya devam ediyor.
İlerleyen günlerde kullanım şekilleri Defne ve Demir' in teşrifi ile eminim çeşitlenecek, belki biri kendisine havuz muamelesi yapar da içinde çimilmeden patlayıp gitmez.

Paylaş

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Biri duymuyor, öbürü konuşuyor. Oluyor mu ? Bal gibi de oluyor!

Çocuk olmak zor. 
Yaşlı olmak daha da zor. 
Bir adet çok konuşan çocuk ve bir adet kulağı duymayan anneanneye aynı anda laf anlatmaya çalışmak ise paha biçilemez..

Saat sabah 7 civarı,,
Biz kuşlar daha günaydın demeden kalkıyoruz her sabah,,
Anneannem zaten erkenci, uyumuyor desek yeri..
Arda desen sabah kuşu..Son 15 gündür anneyi yanında bulmuş olmaktan afallamış ve anneye çok fena yapışmış durumda.
Su diye uyanıyor. Hadi aşağı in anneannen sana versin diyorum. Kalkıyor iniyor .
Oley ! fırsattan istifade kaç dakika daha yatabilirimin hesabını yapıyorum.
Ama kendi anneannesi değil kocaman anneanne uyanık.
Su diyor, anneannem onu anlamıyor, Arda yı sevmekle meşgul , aman da oğlum kalkmışmış vs vs.
Neyse Arda bardak mutfak derken derdini bir şekil anlatıyor.
Sonra duyduklarımdan anladığım kadarı ile Arda puzzle ları getiriyor anneannemin önüne.
- Aaa yapboz mu getirdin, yapalım mı?
- Yapboz diil o pazııılll!
- Hadi sen yap ben izliiim.
- Ama pazıl o !
- Evet..
Şans eseri ağızdan çıkmış bir onaylama ile ortam duruluyor :)
Bir süre sonra çiş diyor ben üst kattan duyuyorum ama anneannem duymuyor.
Çişim deeldii lerin heralde üçüncüsünde filan ben uçarak iniyorum, çiş tamam.
Hadi Arda diyorum gel yukarı giyinelim.
Tam Arda merdivenlere yöneliyor anneannem atılıyor, dur oğlum bırak annen rahat rahat yatsın dinlensin, sen gel gitme. Arda'yı anlamamaktan mahcup sanki beni o kaldırmış gibi, onu oynatacak ben de uyuyacağım aklınca.
Ama giydiricem anneannecim ben çağırdım diyorum.
Yok duymuyor.
Arda merdivenlerde şapşal halde duruyor.
Ben merdivenlerin tepesinde.
Ben gel diyorum anneannem dur diyor, bana sinir basıyor.
Sonra anneannemin bu yapboz bitmedi ama bana göster hadi demesiyle Arda o pazııııl diyerek  yarı yoldan aşağı iniyor , beni unutup puzzle ını bitiriyor.
Ben ağlamaklı bir şekilde tırmanışı bitiriyor elimde giysilerle aşağı iniyorum..
Bu sabah da böyle başlıyor ve gün içinde siz tahmin edin kaç kere benzer diyaloglar bizim evin içinde dönüyor..
Biri duymuyor, biri konuşuyor ama oluyor mu , bir şekilde oluyor..
Çünkü her durumda minik cüce dönüp dolaşıp en yaşlı bacaklara sürünüyor..
Bense Arda' nın hatırlayacağı yaşlarda bu diyalogların benzerlerini yaşamaları için dua ediyorum.

Paylaş

1 Temmuz 2011 Cuma

Yaz


Dün akşam için Arda' ya ben alacağım seni demiştim, gittim biraz vakit geçirdim okulda.
Arda benimle değil servisle eve dönmeyi tercih etti ama ne yapalım bu beni ilk satışı değil zaten :)
Kreşte bir avuç çocuk kalmış.
Kışın da çok kalabalık bir okul olmamasının avantajlarını yaşadık aslında hep, ama ya yazları?
Acemiyim bilmiyorum..
Yaz aylarında az çocuk bol aktivite oluyor diyorlar.
Benim gördüğüm de her bir çocuğa daha fazla ilgi ve özen gösterilebildiği ama bir o kadar da coşkusunu kaybetmiş sanki o bahçe,,
Çocukların sesleri sessizliği bastıramıyor,,
Öte yandan Ali anneannesine gitmiş, Veli artık gelmeyecekmiş, Ayşe denize gitmiş haberleri de geliyor bacak kadar sıpadan.
Denizden filan anladığından değil ama bazıları gidiyor bazıları kalıyor , nasıl oluyor bu iş sorusu dönüyor sanki kafalarında her birinin..
Arda' nın Arda abisi şapur şupur yumuluyor bizimkine sonra bana bugün benim soon diyor..Düz duvara tırmanan cinsinden derler ya öyle bir çocuk işte, son hızla da kayboluyor yanımdan :) Arda anlamıyor 'son Arda abinin miymiş anne, ne dedi sana anne' deyip duruyor.
Kendi yazlarım geliyor aklıma, tabii ben çok daha büyüktüm Arda' dan ama okulu iple çekerdim. Okul ders değil, arkadaştı, eğlenceydi. Yazların sıcağı sessizliği sıkardı beni. Ne yapacağımı bilemezdim.
Bu ilk yazı biraz ev biraz okul döngüsü ile geçirmek en mantıklısı gibi şimdilik. Arada belki haftalık boşluklar bırakmak. Kendi öğretmeninin iznine denk getirip belki bir ara verdirmek..
Yaşayıp tecrübe edeceğiz anlaşılan.

Paylaş


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails