31 Ekim 2012 Çarşamba

Bu seferki ani geldi fena afalattı

Okul kapısında dikiliyorum.
Arda binbir oyalanma taktiği ile ayakkabısını ve üstünü güymiş, çantasını sırtına takmış ama öğretmeni ve anneyi aynı anda bulduğundan bir gösteriden ötekine geçmekte. Yok bilmemne dansı, yok bir anneye bir öğretmene sürpriz öpücük filan..
Derken telefonum çalıyor. Biranda Günün Çorbasını okudun mu diyor.Yok diyorum, hah diyor hani terrible two, incredible three var ya , sonrası da fucking four'muş!! Gülüyor:) Haa diyorum o bizim evde şu anda işte!! Beni de bir gülme tutuyor ama neye güldüğümü ne Arda' ya ne de öğretmenine anlatmam mümkün değil çıkıyoruz.
O anda Yeliz' i görsem alnından öpeceğim, hay ağzına sağlık diye.
Adını koyamadığım delirme hallerine belki kendi koymuş o ismi belki de benim cahilliğim ama son bir haftadır yaşadığımız anlamsız bütüün sinir harplerinin açıklaması o işte: Fucking Four! :)
Ben kibarca döndüreyim günlerdir yok yaş dönümü yok bilmem ne diye arkadaşlarıma. Yok anacım kibarlığa gerek yok, adam kan kusturdu bana geçen hafta. Ama gururluyum ki hayatımda olmadığım kadar sakin kalmayı başarabildim, yehu! :)
Habire küsüyor sıpa. Ota boka küsüyor desem yeri..Ellerini kendine dolayıp şişiveriyor birden. Yada bir inat silsilesine tutuluyor, anlatıyorsun, güzelce, tamam anladım amaaaa diyor ben yine de öyle olsun istemiyorum. Benim istediğim gibi olsun! E be çocuğum  ben ne konuştum bir saattir, neden konuştum?

Oyalamak, unutturmak yaptığım bir şey değildir. Böğürsün tercih ederim. Kolay kolay a bak kuş geçiyora getirmem konuyu. Ağlar, zırlar, öpüşür koklaşır biter mevzuu-ya da bitmez- ama en azından neye ağladığını bilir. Gel gör ki geçen hafta yok olmadı. Ağlamanın da sonu yok, anneye babaya ya sabır çektirmenin de.
İtiraf ediyorum bir kaç sefer oyaladım aklını.
Yahu 50 mt lik yol yarım saatte yürünür mü? Durup durup bir bahane uyduruyor, dikiliyor yolun ortasında,gelmiyor, küsüyor bişiler..Bir de boyundan büyük laflar, 'ikimiz de sinirliyiz anne!' filan..
Bir kaç kere Çağlar' ın nevri döner gibi oldu ki hayatta yapmaz, ben cırlarım daha çok, aman dedim dur. Karşımızda bilemediğimiz bir vak' a var:)
Anladık yaşı dönüyor tamam da, bu bir garip..Günaydın diyorsun ona bile kızıyor. Asabiyetin böylesini görmedik daha önce.
İte kaka, bolca derin nefesler çekerek tatili tamamladık.
En son Pazartesi günü sabah mecburum dükkana gideceğim, Arda' yı Çağlar' la başbaşa bıraktım ama sanki kocamı bir canavarla başbaşa bırakmışım gibi huzursuzum.Çünkü cücenin neye ne zaman delireceği belli değil.
Çağlar beni sepetlediği anda ( çünkü ben ödül ceza mevzularında pek başarılı değilim)  almış eline kağıdı kalemi, bak demiş yaptığın her zırvalığa bir ağlayan surat, yaptığın her aklı başında harekete de bir gülen surat çizeceğiz. Beş gülen suratın olursa bu bezeleri yersin ( beze vakası da ayrı, anısı var! ), yok ağlayan suratlar beşi bulursa sen bu bezeleri unut!
Sabahtan öğlene  üç tane ağlayan suratı alınca eline bu sıpa, Çağlar da usanmadan ona her seferinde durumu anlatınca, bu bir kendine gelmiş toparlanmış. Öğleden sonra bir geldi ki pamuk!
Yahu ne bezeymiş dedim içimden ama sonra baktım aslolan beze değil.
Çünkü bu zavallım o suratları kendi çizmiş kağıda. Gaddar baba hem çizdirmiş hem de boyatmış o suratları :)) Ama tahminimce o sayede bu kendini az da olsa kontrol etmeyi başarmış. Ağlak konuşma hali, her söylediğine ben küstüm puff halleri azalmış.Üstelik bezeleri de bir kere olsun yemek istemedi hala aynı tabakta durmaktalar. Oysa yese yer yeterli gülen suratı var elinde.
Sonuç olarak, dur dedim Çağlar' a. Her şeye ödül ceza verme, çocuk nefes alsa gülen surat vereceksin. Bir amacı olsun bari, tek bir şeye odaklan. Hak verdi kocacım.
Salı sabahı okula gitmesiyle büyük oranda kendine geldi ama ne kadar sürer bilinmez.
Bir 2.5 dönümü bir de 3 yaş dönümü yormuştu beni, araya altı aydan fazla girince unutmuşum olan biteni.
Şimdilik asayiş berkemal, şükür! :)

16 Ekim 2012 Salı

Bu, blogtaki üçücü kayıp hikayesidir..

Sıpa küçükken, hayat ister istemez daha organizeydi ama kafa dağınıktı.
Hayatında hiç birşeyini kaybetmemiş, unutmamış ben, Arda' dan sonra ohoo neler unuttum, neler kaybettim..En basitinden biri burada, biri de burada kayıp hikayelerinin..
Sonra sıpa büyüdü, kafa rahatladı bu sefer ev dağılmaya başladı.
Hem de ne dağılma. Her odada bir oyuncak yığını, yeri değişen ve yerine dönemeyen ıvır zıvır. Elinde taşıdığı herşeyi bulduğu ilk yere bırakan, arkasına bile bakmayan bir sıpator.
Arda' dan önce Çağlar'ın da poposunu toplardım az biraz. Daha çok hatırlatır, daha bir düzene koyardım. Sonra çocuklu ev moduna geçince baktı ki koca benden ona hayır yok. Anca kendimi ve çocuğu toparlayabiliyorum, o da ne yapsın kendi işini kendi yapmaya başladı.
Son durumda evimizde benim her daim sağı solu toparlayıp, onu bunu yerine koyma çabalarımdan zaman zaman bunalmış ama üç kişilik ailemizin malına en sahip çıkan ve ne nerededir bilen kişisi koca kişidir.Amaa o da dün sabah ipin ucunu kaçırdı.
Sabah 8.15 evin kapısında ailece hazırız. Lakin gelin görün ki arabanın anahtarı yok! Bir on dakika kapıda oyalandık Çağlar anahtarı "hep bıraktığı" yerlere baktı filan ama yok. Neyse el mecbur girdik gerisin geriye eve başladık aramaya.
Saat 8.15' ten saat 10.00 ' a kadar anahtar aradık. Bahçe,kapı önü, evin her köşesi .. Yok yok..
Araba kapının önünde, akşam çok rahat bir giriş yapmışız eve, Arda'sız, çantasız, torbasız (ki genelde öyle olmaz, çanta torba, laptop çantaları, Arda derken , eve girmez kapıdan yuvarlanırız içeri genelde )..Yani ya anahtarı kapıda düşürdük biri aldı gitti, yada evin içinde ama nerde?
Artık iki saatin sonunda umutlarımız tükenmişti. Şirketi arayıp yedek anahtarı kuryeye verdirdik. Sitenin güvenliğine haber verdik anahtar getiren olursa diye. Kapıcı , komşu, hatta Arda' nın servis şöförü Ender Amnca ve okuldaki bilimum insan herkes durumdan haberdardı.
Tamam dağılabiliyoruz ama bu kadar da değil, aklım almıyor diye söylene söylene, bir azim evi tekrar deşmek için bu sefer hazırlanıyordum. Eşofmanlarımı filan giydim yani o kadar..
O sırada Çağlar' ın buldum diye bağırdı.
Düşünmüş, bebek milleti nasıl olur olmaz şeyleri bulup çıkarırlar diye. Ve salonda kendini göbek üstü yere atıp etrafı taramaya başlayınca anahtarla gözgöze gelmiş :) O" her zaman" bıraktığı masanın üzerinden, yemek hazırlama esnasında büyük ihtimalle masa örtüsü ile birlikte yere düşmüş ve perdenin arkasında kadar gitmiş. Masa örtüsünü kaldırmışız ama anahtarı görmemişiz tabii.
Sonuçta saat 11.00 civarında işlerimize ulaşıp, evimize en acilinden bir anahtar askısı almaya karar verdik.
Akşam dönüşte bütün komşularımız, Arda, herkes anahtarı tek tek sordu sağolsunlar, böylece sarsaklığımızı bütün mahalle öğrenmiş oldu. Gizlimiz saklımız yoktur artık :)

FaceBook ta paylaş

6 Ekim 2012 Cumartesi

Gün Aydın Olsun!


Sabah 4.35' te koca adam gibi burnum tıkandı anne, ne yapsak da açsak diye yanıma gelen cüce, hızlıca ve karanlıkta yaptığım burun açma çalışmalarına rağmen ayıldı ve oyuna başladı!
4.35' ten itibaren uyumaya çalışarak arada sıpaya cevap veren anne, şu anda tükkanda gözlerini açmaya çalışıyor.
Cüce mi?
O sporda!!
Ne diyim bugün akşam olur mu? :)


FaceBook ta paylaş

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails