30 Mayıs 2010 Pazar

Gençleşti sanki!


Çok sıcaklamıştık, yapış yapış olmaya başlamıştık artık.. Hiç istemesem de kapadım gözümü kesin dedim, oldu bitti.. 9-10 aylık hallerini hatırlattı bu hali bana.. Hep çok hep çoktu saçı, şimdi o yüzden sanki büyümedi de küçüldü gibi gözümde..

Paylaş

5-1=4, sene 2010..

Bahsi ve 5-1=4 olmak üzere resmi geçen beş kişinin bir parmak hesabı ile en son 4 sene önce bir araya geldiği anlaşıldı. Hızlı bir plan, plana yetişmek için değiştirilen uçak biletleri, vazgeçilen eğitimler ve kırılan derslere rağmen olamadı yine beşi bir araya gelemedi..
Dört beş seneden çok ama çook önceye uzanan bu dostluk hikayesinde herkesin yeri, yurdu, işi, gücü, yaşı, sıfatı değişti. Değişmeyen ise bitmeyen sohbetlerin yanında, hala birbiri için meraklanan, endişelenen, sevinen ve üzülen beş kocaman kadının birbirilerinden vazgeçmeyişleri oldu.. Bütün kötü huylarım, sivri dilim, tutamadığım çenem, keskin köşeli tüm kenarlarım ile kabul edildiğim dört ayrı kalbe, hak ettikleri değeri verebildiğimi umuyorum..
Çok özlemiştim, sesiniz varlığınız çok iyi geldi bana.. Yine gelin, artarak çoğalarak bu sefer , olur mu?
Herkesin dişlerinin gözüktüğü tek poz bu ve çok aradım, yalnızca beşimizin olduğu bir fotoğraf bulamadım..Yalnızca beşimizin olduğu günler ve saatler ne çok oysa ki..


Paylaş

26 Mayıs 2010 Çarşamba

18-24 Aylık: 'Diz Yüksekliğinde Bir Neandertal'

Bir çocuğun gelişim adımlarını, insanoğlunun tarih öncesinden günümüze ulaşan gelişimi ile paralel yorumlayan ve beni okurken çokça gülümseten, güldüren Harvey Karp' tan 18-24 ay yorumu:
Neandertal' ler, insanoğlunun Kayıp Halka' dan sonra, ancak mağaralara girmeden önce yaşadığı dönem olarak tanımlanabilir. 18 aylık bebeğinizin bir bardaktan dökmeden su içişini yada size top atmaya çalışmasını izlerken aslında iki milyon yıl öncesine göz gezdiriyorsunuz sayılır.
(...)
Küçük bir çocuk için hayat eğlencelidir, ama 18 aylık olduğunda işin rengi değişir, unutmayın: hayat bir partidir! Üstelik kibar bir çay partisinden bahsetmiyorum. Bu daha çok neşeli, tam gaz devam eden, misafirlerin bağırdığı, mobilyaların kırıldığı, gürültünün mahalleyi ayağa kaldırdığı bir parti!
(...)
Bir yaşındaki çocuklarla karşılaştırıldığında, 18 aylık çocuklar daha canlı, daha komik ve daha meraklıdırlar. Bunlara paralel olarak talepleri artar, daha sert, daha benmerkezci hale gelirler. (...) Bebeğinizin 18 aylıktan iki yaşına kadar olan dönemi büyük ihtimalle en sert, en sabit fikirli ve en ödün vermez dönemi olacaktır.
18-24 aylar arası gelişen yetenekler:
Hızı artırmak: Artık sendelemiyorlar, aksine oldukça hızlı ve şaşırtıcı derecede emin adımlarla yürüyorlar.
Vurmak ve atmak
Tutmak: Büyük ihtimalle kaşıkları ve boyaları hala avucuyla kavrıyor. Aylar geçtikçe bileklerinin rahatlamaya başladığını göreceksiniz. Bileklerini dolu bir kaşığı ağzına götürebilecek şekilde hareket ettirebiliyor.
Heceleri sözcüklere çevirmek: On beş aylık bir çocuk iki heceyi bir araya getirerek hayatındaki önemli insanlara isimler takabilir, baba, dede, anne...On sekiz aylık olduğunda ise artık duduğu herşeyi tekrar etmeye çalışacaktır. Çocuk 18 aylık olduktan sonra sözcükleri bir araç olara görmeye başlar.Sözcükleri kullanarak size ne istediğini, ne düşündüğünü, ne gördüğünü anlatabileceğini fark eder.
Fikirler sabittir: Ne istediğini bilen 18 aylık bir çocukla konuşmanın fazla faydası olmaz. Suratınıza "Ben kararımı verdim. Nokta. Tartışma bitmiştir." der gibi bakarlar. Değişik bir düşünceye yada pazarlığa kesinlikle açık değillerdir.İki yaşına geldiğinde artık bir çok çocuğun ne giyecekleri, ne yiyecekleri ve yapacakları ile ilgili oldukça sabit görüşleri vardır. (...) Sizin hayır demeniz kor bir levhaya su dökmekten farksız olacaktır. Yani yalnızca çocuğunuzun daha fazla tepinip ağlamasına, bağırmasına neden olacaktır.(...) Kendinizi bu tahmin edilmeyen vahşi çocuk dönemine hazırlamanın en iyi yolu, bu tip krizlerin olacağını bilmektir. Rahatlayın, beklentilerinizi azaltın ve kendinize fazla yüklenmeyin.(...) Büyüme yıllarında çocuklar sık sık ebeveynlerinin 'ayağına basarlar'. Ancak lütfen bu kavgaları, krizleri kişisel algılamamanız gerektiğini öğrenin.
Sadece ben varım: Küçük Neandertal'inizin düşünce akışı şöyledir: "Benden bahsedelim, sona çok az senden bahsedelim, sonra yine bol bol benden bahsedelim!" (...) Güçlü ben ve zayıf zaman algısı bir araya geldiğinde çocuğunuz her şeyi ŞİMDİ ister.
Dur düğmesi yoktur
Kısacık bir dikkat aralığı: Onsekiz aylık bir çocuğun dikkat aralığı...Ne diyordum?! İşte 18 aylık bir çocuğun dikkat aralığı bu kadar hızlı dağılabilir. Bazıları ilginç bir oyuncakla 15 dk kadar oynayabilir ama çoğu çok daha çabuk sıkılır.
Düzen alışkanlığı:Uygarlığa doğru büyük bir adım: İkinci yaşına yaklaşırken eşyaları düzenlemeye başlayacaktır.Oyuncakları gruplamak, halkaları boy sırasına dizmek gibi..
Mutlu ama henüz arkadaş canlısı değil: Bu yaştakı çocuklar yanyana oynamayı beraber oynamaya tercih ederler.
Harvey Karp - Mahallenin En Mutlu Yumurcağı
Bu da bizim evin mutlu yumurcağı
Başta evdeki Neandertal olmak üzere tüm küçük canavarlara hiiiç bitmeyen bol enerji ( sanki bitiyormuş gibi ), annelere de bol sabır diliyorum. En zor ama en güzel dönem bu bence. Sizi anlayan, dinleyen ama yine de burnunun dikine giden, her hareketi her kelimesi ile şaşkınlığınızı katlayan, diz yüksekliğindeki bir 'kocamaaan' adamdan daha tatlı ne olabilir ki?



Paylaş

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Biruni' yi tebrik ediyorum..

Reklama girer mi girmez mi bilmem ama kalbim çarpa çarpa girdiğim labaratuardan pek bir hafiflemiş çıktım, yazmam lazım.
Şu habire ertelediğim alerji testini artık yaptırmamız farz olunca kan vermeye gittik.
Öyle çabuk ve tek seferde hallettiler ki kan alma işlemini, bittiğine inanamayıp bu kadar mı , aldğınız bu kan yetecek mi testlere diye sorma ihtiyacı hissettim.
Arda tabii ki ağladı bağırdı vs ama daha koluna dokunulmadan ağlamaya başladığı için bu ağlamanın beni ellemeyin, yabancıların bana dokunmasını istemiyorum ağlaması olduğu belliydi. Sinir ve inat ağlamasıydı, korku ve can acısı ağlaması kesinlikle değildi. O ağlayadursun, tek seferde damarı bulan ve iğneyi bir gram hissettirmeyen labaratuar çalışanlarına, bir annenin yüreğini acıtmadıkları için çoook çoook çok teşekkür ediyorum.

Paylaş

21 Mayıs 2010 Cuma

Çocuk mu oyuncağın hakkını verir, oyuncak mı parasının?

Bir iki gün önce bu çocuğa ne kadar zamandır oyuncak almıyorum ben diye anlatıyordum Evrim' e. Sıkıldığını farkediyorum filan demiştim ama ne alacağımı da bilmiyorum, bulamıyorum diye yakınmıştım. Çocuk aslında herşeyle oynar, ev eşyası bir numaralı oyuncaktır çoğu zaman, biliyorum, ama ben ihtiyaç hissettiği anda  ve doğru oyuncakla buluştuğunda bir çocuğun, çok şey öğrendiğine , tatmin olduğuna da inanıyorum.
Arda' nın bebekliğinden beri onu haftalarca oyalayan, şans eseri doğru seçimlerle alınmış  / hediye gelmiş bir kaç önemli oyuncağımız oldu. Uzunca bir süredir kendini süpürge ve yer silme edavatlarına adayan oğlumun ilgisi yavaştan onlardan da kaymaya başlayınca ben oyuncak boşluğunu farkettim. Tam da bu anda işte Canan- Ozan ikilisi Arda' ya çok şirin bir tamir takımı ile getirdiler.
Kendi ilgi alakası nedeni ile zaman zaman gözetim dahilinde gerçeklerini de ellemesine izin verdiğimiz (http://30dansonra.blogspot.com/2010/02/yarm-saatlik-bir-raf-montaj-nasl.html ), tornavida çekicin bu versiyonları bizde güzel iş gördü diyebilirim :) Hepsi ahşap, sivri yerleri yuvarlatılmış, ne çok ağır ne de oyuncak olduğunu hissettirecek kadar hafifler. Arda bayıldı kendilerine.


Çarşamba günü ise bir baska arkadaşımız şipşirin bu kırmızı arabayı getirdi , hem de bir sürü çekince ile. "Oynar mı? Sever mi? Bilemedim, üzerindeki yaş da 2+ ama " diyerek..Araba uzaktan kumandalı ama Arda önce arabayı ters çevirip kumanda ile tekerleklerini çevirdi. Önce çözdü yani nasıl çalıştığını , sonraki günlerde de oyunu aşağıdaki şekilde devam ettirdi. :)

Bu iki oyuncak önümüzdeki günlerin favorisi olacak diye düşünürken bir kaç ay öncesine dönüp bizi neler oyalamıştı diye düşündüm. Bundan kısa süre önceye kadar burada ve burada yazdığım memory, balık tutma oyunu ve flash kartlar favorimizdi. Memory oyununu eşleştirme kartları gibi kullandık, aynı ve farklı kavramlarını onunla öğrendi. Balık tutma oyunu bize "kaplumbağa" kelimesini kazandırdı, yanında renkleri, el göz koordinasyonunu..Flash kartlar ise renklerin, eşleştirmenin bir arada olduğu Arda' yı çoook uzun sürelerle oyalayan bir oyuncaktı.
Az daha geriye gidince bizimle Karabük yolculuğu bile yapan zıplayan topları hatırladım. Doğumgününde Evrim ve Demir bu oyuncağı bize getirdiklerinde bir kaç ay boyunca bizden ne çok dua alacaklarını bilmiyorlardı. :)  Hayatımızı çok defa kurtarmış, ağlamalarımızı dindirmiştir. Ama tüm bunların ötesinde bir süreci takip etmeyi, izlemeyi öğretti Arda' ya, sabırlı olmayı da :) Henüz yürümüyordu o zaman, kaçan topların arkasından gitmesi gerektiğini anlayınca, yürümeye heveslendirdi onu. Üzerine tutunup ayağa kalkabildiği için, ilk defa bu oyuncağın yanında dengede durduğunu gördük mesela. Topların renkleri, çalan müzikleri vs saymıyorum bile.
Parasını sonuna kadar hak ettiğini düşündüğüm bir diğer oyuncak ise emekleme devresinden önce yine dayımızın görüp bulduğu bu egzersiz arkadaşım isimli oyuncak oldu. Sırt üstü yada yüz üstü yatarak oynayabildiği, ışıklar saçan ve ses  çıkaran bu oyuncağın hala ve hala ayakları ile ayrı gövdesi ile ayrı oynuyoruz.
Oyuncak iyi seçilmesi gereken ve bazen ciddi pahalı olabilen bir kalem. Pek çoğu hediye geliyor, anne babanın seçtiği aldığı oyuncak sayısı sınırlıyken ev birden oyuncakların sizi evden kovduğu bir kalabalığa bürünebiliyor. O kargaşa içinde çocuk neyi seçeceğini, neyi merak edeceğini bile şaşırabiliyor. Erken olduğunu düşündüklerimi kaldırarak, bizim evimizde olmaması gerektiğini düşündüklerimizi bir şekilde ortadan yok ederek kalabalığı engelledik. Bu yukarıda saydıklarım ise bize katkısı olan büyük - hacimli oyuncaklar.
Bu oyuncak mevzuu son zamanlarda çok kafamı kurcaladığı için en son kitap ve boyalarla ilgili durumumuzu da not düşmeden bitiremeyeceğim yazmayı. Hep çok sevdim kitap kalemle ilgili şeyleri, Arda da sevsin istedim, o ise hiç bir zaman çok ilgilenmedi. Hikayeleri dinledi, kitapların sayfalarını çabuk çabuk çevirdi bitsin gitsin diye. Boya , kağıt , kalem favorimiz olamadı şimdilik. Arada kendi alıp baktı, dıgıl dugul okudu ama ben okuyayım deyince ı-ıh dedi gitti. Ama annenin hevesi bitecek gibi değil :) Canı sıkılınca kırtasiye gezen ben, illa birşey bulup alıyorum Arda' ya. Dün akşam da şu gördüğünüz boyaları kaptım geldim, bir de bir adet oyun hamuru.
Benim tospa oğlum ise oyun hamurunun kutusunu açıp " top" dedi! Oyun hamuru tanıdığı bir şey halbuki. Top olmadığını bildiğinden çok eminim. Aldı koca hamuru evirdi çevirdi kendince bir top yaptı attı yere , başladı yuvarlamaya..Hımm dedim topu gelmiş bunun , neyse.
Bir süre sonra hamurdan topla işi bitip, kendisi de dibimde bitince gel dedim bu boyalara bakalım biraz da. Aynen boyalara da top muamelesi yaptık ki bunlar pek bi güzel yuvarlanıyormuş öğrenmiş olduk :)
Neymiş? Çocuk koşmak istiyorsa, ayağını bacağını çalıştıracak, yuvarlanacak birşeyler istiyorsaa hamur da alsan, boya da alsan , o ihtiyacı olanı yapıyor, bir yolunu buluyor, en azından deniyor :)
Anne otursun kendi boyasın boş sayfaları bu şirin şeylerle artık, hak etti dimi?

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Yılan hikayesine dönen kulak problemi

Bir kulak hikayesidir gidiyor.
Mart başı ateşlendiğinde Arda , kulağında da iltihap başlangıcı gördü doktorumuz. Antibiyotiksiz hallettik bir şekilde ama çok kısa süre sonra el yine kulakta , ateş yok, ağrı yok ama belli ki bir rahatsızlık var. Kalktık bir daha gittik hem kendi doktorumuza hem kulak burun boğazcıya.
Orta kulakta sıvı birikmesi dendi. Nedenini anlayamadığımız ve hiç geçmeyen burun tıkanıklarımızın sonucuymuş bu. Burun tıkalı olduğunda burundan akamayan akıntı kulak ile bağlantıyı sağlayan östaki borusuna doluyor ve kulakta bir sıvı birikmesine yol açıyormuş.Öte yandan temiz hava akışı olmayan üst solunum yolları enfekte olmaya açık ve yatkın oluyormuş.  
Arda' nın durumu iltihabik bir durum değil ama tedavi gerektiren bir şeydi. Bir süre Zyrtec şurup kullandık, çünkü burun tıkanıklığının alerjik olduğu düşünülüyor. Şurup kulakta tam iyileşme sağlamadı. Hülya Hanım ağızdan uzun süre bu ilacı almasını istemedi ve bir burun spreyi önerdi. Bir haftalık kullanım sonunda kulağımız %99 geçmişti. Bir hafta daha kullanın bırakın dedi.  
Gelin görün ki ikinci haftanın sonunda 3 gün süren bir burun akıntısı - nezle yaşadık. Hülya Hanım nezle bitene kadar spreye devam dedi. Nezle bitti, sprey kesildi el yine kulakta.  
Doktorumuzla telefon konuşmalarımızda artık onun da bazen ne diyeceğini bilemediğini hissediyorum , yada daha derin düşünmeye gereksinim duyduğunu ve hak da veriyorum. Antibiyotik gerekmeyen bir durum neden bu kadar uzun sürer, neden hiç geçme belirtisi göstermez yada gösterir ama tekrar nükseder.. Alerji testi yapalım dedi en sonunda. Burundaki sorunu anlayalım, tıkanmasını önleyelim böylece kulağı da geçsin.  
Artık benim de sinirlerim bozulmaya başladı o elin devamlı kulağa gitmesine. Alerji testi için kan vermemiz lazım, allah biliyor ya bir haftadır o gücü bulamadım kendimde.. Canı yansın, deli divane ağlasın sen tutmaya çalış, yok damar bulacaklar yok elinin üstü. Ne içim ne de kalbim kaldırdı düşüncesini bile. Doğum sonrası süreçte yaşadığımız kan alma seanslarının acısı çıkmış değil henüz içimden..
Bugün baktım çok kurcalıyor kulağını yine. Anlaşılan haftasonu bize hem doktor hem de laboratuar yolları gözüküyor.



16 Mayıs 2010 Pazar

Aydede, parlak dede, yüzü toparlak dede

İlk defa geçen yaz Haziran' da Ozan amcası ile karşılaşmıştı tospa, o zaman kendi de daha bir aydedeydi sanki..:) Huysuz, huzursuz, suratsız bebek, bu karşılaşmalarında telafi etti yaramazlıklarını. Ozan amcasından kendine bir de aydede tekerlemesi kaptı.Şimdi o tekerleme ile uyuyor, yiyor , dolaşıyor. Üstelik bir de eşlik ediyor! İyice çalışıp iki hafta sonra tekerleme ile uğurlayacak onları :)



Aydede, parlak dede
Yüzü toparlak dede
Gün bitti, gece oldu
Işığını yak dede.

13 Mayıs 2010 Perşembe

Günün özeti

Tosur tosur homurdanarak başladığım günü fena bitirmiyorum sanırım..

Sevgili kocacım, bir kez ve bir kez daha azad etti beni bu akşam. Nefes almama, gönlümce bir iki saat geçirmeme olanak sağladı.. Sinirden, bunalmışlıktan ağlaya ağlaya çıktığım eve, gevşemiş, biraz huzur bulmuş döndüm.

Arada arayıp Arda' ya telefonda anne dedirtmesi, benim dışarıda olduğum saatleri de mecburi bir görev gibi değil, oğlu ile parkta bahçede oynayarak geçirmesi de cabası.

Molalar gerekiyor bazen ve tabii size mola verdirecek birisi.. Neyse ki biz haftaya cuma kaçamaklarımıza başlıyoruz :)

Öte yandan annesinin karnındaki fasulyee muhtemel şu sıralar istanbulda, yarın seveceğim onu göbek üstünden de olsa, heyecanlıyım..

Sıpanın son günlerde favorileri bir ayna, ikincisi ise music together şarkıları ile dans dans dans..:






10 Mayıs 2010 Pazartesi

Anneler gününden büyüme notları..


80 küsür yaşında anneannem, annem, ben, bir de bu çirkin surat.. Dört nesil bir araya gelmiş daha ne isterim? Herkes kendi annesinin kuzusu iken aynı zamanda , kendi kuzularını da almış kucağına,, Hepsi ile aynı odada sağlıkla keyifle oturmanın tadını başka hiç birşey veremeyeceğinden, oturduk biz anneler gününde.. Sohbetten sohbete atlayıp birlikte oturmanın keyfini çıkardık :)

Ve bu sıpa oldu tam 18 aylık. Bir türlü açılmayan burun, alerji testlerine kadar varan süreçte o kadar çok doktora gittik ki son zamanlarda 18 ay kontrolüne gelmeyin artık dedi. Ortalamanın biraz üzerinde boy, kilo..Peşpeşe dökülmeye çalışıp genelde dudağa sıkışan kelimeler, hiç yer görmeyen bir popo, uzaması gerekirken kısalan yada bana öyle gelen dikkat süresi,gittikçe becerikli kullanılan eller, açılan dolaplar, atlanmadan yerine getirilen komutlar,yapılan taklitler, bitmeyen enerji..

Ben de senin yaptığını yapacağım, senin kullandıklarını kullanacağım, oyuncaklar yerine gerçek eşyalarla oynayacağım, giyinmek istemiyorum, soyunmak hiç istemiyorum,balkona çıkacağım, hayııırrr içeri girmeyeceğim, bütün süpürgeler, sopası olan tüm aletler, hepsi hepsi benim, hepsini aynı anda elime alacağım, vermezseniz çığlık kıyamet ağlayacağım..

Evet 1,5 yaşındayım ve aslında tüm bu itirazların, direnişlerin arasında hala günümü çoğunlukla gülerek, koşarak ve dıgıldayarak geçiriyorum :)

Evet 1,5 yaşındayım ve kalıbımı basarım bu halimden daha çok özleyeceğiniz bir aralık daha olmayacak!!

Evet 1,5 yaşındasın, hala ne kadar küçük olduğunu ve ne kadar büyük bir hızla büyüdüğünü her gün bir kere daha farkediyoruz. 1,5 yaşındaki küçücük tospa, seni çok ama çoook seviyoruz..

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Anneye ev eşyası alma dayatması..!

Dün akşam eve dönüş yolunda radyoda mecburi olarak sekiyorum, reklamdan reklama geçiyor kanallar, ben kaçıyorum onlar kovalıyor sanki. Anneler günü diye haftalar öncesinden başlayan beyaz eşya, küçük ev aletleri, milyon tane ev eşyası reklamından yıkılıyor her yer.

Anneler gününde anneye ev eşyası alınmasına karşıyım, hatta çok kılım da denebilir.

Küçükken babayla işbirliği yapıp küçük ev aleti almışlığım vardır benim de ama kendi paramı kazanmaya başladıktan sonra , bir nevi aklım iyice erdikten sonra ı-ıh. Ortak kullanıma açık eşyalar neden anneler gününde "Anne'ye" alınsın ki?  Derkeeeen reklama girecek biliyorum ama Arzum' un reklamı kulağıma çalındı: " "Annenize hediye almanıza gerek yok, onu çok sevdiğinizi söyleyin yeter" gibilerinden tek bir cümle. Hah dedim biri akıl etmiş en sonunda bu şekilde sempati kazanmayı. Kahve makinelerini, meyve sıkacaklarını insanın gözüne sokmadan akılda kalmayı düşünebilmişler..

Geçen sene bizim anneler günümüzden .. Arda 6 aylık..

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Uuu çook şey var anlatacak ama hiiiç halim yok!

Boynumdan başlayan bir baş ağrısı iki gündür bırakmadı peşimi. Kafamın içine sanki bir sürahi suyu boşaltmışlar gibi..Hepsinin üzerine tatsız yoğun bir pazartesi geçti ki, çok sevdiğim işimi daha çok sorgulamama sebep oluyor son günlerde yaşananlar.

Cumartesi Arda' nın yememesi gereken tatlı ile yaşadığı aşk..





Pazar bol güneş, arkasına hiiiç bakmadan uzaklaşan sıpanın peşinden milyon kere turlanan çayır çimen..Ki benim tur sayım azdır, Çağlar bayağı yol yaptı ama :) 







Sonuç:  güneş ve temiz havadan çarpılmış bir anne ama cin gibi ayakta full enerji yola devam eden çocuk.. Bizdeki manzara budur.

Birden bire büyür mü bu modeller? Haller tavırlar filan?  Kariyer nedir, gerekli midir, öncelik midir? Bunları yatay vaziyette düşüneceğim sanırım..




LinkWithin

Related Posts with Thumbnails