27 Aralık 2010 Pazartesi

Afedersiniz duyamadım?

Bu kış iyi gelmedi bizim eve, hele bana hiç .
Hastalık nedir bilmezdim. Yaşlanıyorum galiba..
Habire kendimle uğraşıyorum, yok grip, yok gözümde çıkan bir şeyler daha onu halledemeden sinuzit ve simdi de sinuzitin sonucu bir kulak tıkanıklığı, sağırlık sınırlarındayım kaç gündür.
Ne fenaymış duymamak.. Kimsenin gözüne kulağına bir şey olmasın..
Kulağım iyileşsin amacı ile verdikleri ilaçlardan bir tanesinin yan etkileri de üzerimde tam kadro seyredince tam oldum. Cumartesi tüm günü hıçkırarak geçirdim! Komik gibi geliyor ama değil. Bir süre sonra diyaframı ve boğazı acımaya başlıyor insanın.
Bıraktım ilacı. Gel gör ki bu sabah doktor amca bu ilacın muadilleri de dokunur o zaman sana, kullanma bakalım ama ne kadar sürede açılır kulakların bilemedim şimdi dedi.
Arda' ya bağır evladım, kocaya efendim anlamadım? demekten bir hal oldum.
Geçecek, geçecek bu da geçecek inşallah..
Ofiste masamda hem işler hem de yeni yıl kargoları beni bekliyor, aklım orada..
Kuzum bu sabah neşeli girmiş okuluna, biraz önce bağrışmalı bir telefon görüşmesi yaptım, keyfi yerinde oynuyormuş, rahatladım..
Şimdi kışa inat, duymayan kulaklarıma inat gidip ağacın ışıklarını yakacağım ve masamda bekleyen kargolara eklenmek üzere ciciler yapacağım..
Duymasam da yeni yıl geliyor !:)

Paylaş

24 Aralık 2010 Cuma

Hiç Uykum Gelmedi

Dün gece hediye arabalar ve misafir aşkına uyumayan sıpayı bu kitapla uyuttum. İlk defa okuduğumuz bir kitaptı.
Bu kadar etkili olacağını düşünmemiştim. Uyumayı hiç sevmeyen Ali' yi anlatıyor. Uyumamak için önce su içiyor, sonra oyun oynuyor sonra bir sürü kitap okuyor. Ama en sonunda oyuncakları bile yoruluyorlar oynamaktan. Bir bölümünde "oysa Ali bilse ki geceleri herkes uyur, anneler, babalar, kuşlar, tırtıllar .." diye başlayan bir paragraf var ki sanırım asıl etkili burası oldu. Kitap bitti, Arda yattı ve uyudu, yada pili bitti, bilmiyorum :)



Paylaş

Çocuk Oyuna ve Oyuncağa Sevinir

Evet, çocuk isterse odası ağzına kadar oyuncak dolu olsun, yine de paketten çıkan oyuncağa sevinir. Aynısının tıpkısı elinde olsa bile sevinir. Bazı dönemlerde kitap , boya ve defter de oyuncak kapsamına girer, bunlara da sevinir.
Dün akşam babanemizin bir ahbabı geldi bize oturmaya.
Kendi yaptığı bir hediye paketinin içine 6-7 tane minik araba koymuş, otobüs, çimento kamyonu, bir vinç, otomobil..Hepsinin bir benzeri hatta bir tanesinin aynısı var evimizde.
Ama o paketin içinden çıkan her bir araba "aaa otobüs de vaamııısss, aaa cimento tamyonu da vaaamısss" nidalari ile incelendi, hepsi bir anda kucağa alınmaya çalışıldı, odaya taşındı , geri taşındı, yarıştırıldı, oynandı da oynandı..
Demeye çalıştığım çocuğa hediye alınmalı, alınmamalı, yada eve her gelenden bir beklentisi olmamalı kısmı değil. Evet tabii ki kapıdan her girene bana ne getirecek gözü ile bakmamalı, hediyenin de bir zamanı olmalı. Hatta mümkünse gereksiz yere hediye getirilmemeli çocuğa.
Bir arkadaşım, doğum gününde hediye olarak kıyafet götürdüğü miniğin paketi açınca ağlamaya başladığını anlatmıştı. Bu da çok normal değil belki, sana getirilene sevinmeyi, teşekkür etmeyi, hediye almanın ve vermenin değerini de öğretmek gerekiyor çocuğa.
Hep diyoruz evimize gelenlere bir şey almayın Arda' ya, siz gelin, oynayın onunla, konuşun, onun oyunlarına dahil olun. Başka bir şeye ihtiyaç yok.
Zaten çocuk eve gelen her insana seviniyor. Elinde bir paket olmasına gerek yok sevinmesi için.
Ama bir paket varsa eğer işte o zaman o paketten oyuncak çıkarsa gerçekten seviniyor ..İster minicik olsun, ister kocaman,ister en uyduruğundan , ister elde yapılmış ,ister dışarıdan alınmış farketmez..
Seviniyor işte.
Bildiğim bütün çocuklar buna seviniyor..
Bir rüzgar gülü yada kağıttan yapılmış bir kurbağa olsa mesela, yada teknolojinin son harikası olsa hiç önemli değil..
Aynı şekilde sizin ona yaptığınız oyuncaklara, yada oyun kursun diye ortaya çıkardığınız değişik ev eşyalarına da seviniyor.
Dayısının kocaman bir karton kutu ile  yapılabileceklerden bir kaçını göstermesi, o karton kutu ile günlerce oynamasına, binbir şekle sokmasına ve aslında dayısının onda hiç ama hiç unutulmayacak bir hatıra bırakmasına vesile oldu.
Karton kutular saklanıyor şimdi dayı için, birlikte oynamak için..
Bunları gördükçe artık daha bir dikkat ediyorum, hediye ne zaman götürülmeli, götürülmemeli mevzuuna. Anne babanın hediye istemediği durumlara saygı duyuyorum, almıyorum o zaman hediye, benden ona bir anı kalsın diye parmak oyunu öğretiyorum mesela miniğe.
Aynı saygıyı hediye istedikleri durumlara da göstermek gerekiyor tabii.
Olabildiğince yaşına uygun olsun, ilgisini çeksin, ufkunu açsın diye kafa patlatıyorum. Götürdüğüm hediye çocuk içinse, çocuktan çok annesini sevindirmeye çalışmıyorum. Çocuk sevinsin istiyorum.
Tüm bunları beceremediğimde oluyor tabii, yine de bir süredir olabildiğince dikkat ediyorum bu hediye konusuna. Yeni yılın yaklaştığı, hediye çılgınlığının doruk noktasına ulaştığı bu zamanlarda özellikle önemli diye düşünüyorum.

Paylaş

16 Aralık 2010 Perşembe

Kocamaaaan bir özür

Çok özür kuzucum,
Hem önünden hem arkandan konuştum..
Doktor teyze geniz akıntını geçirmek için ağızdan ilaç vermeyelim boşuna, boğaz fısfısı deneyelim dediğinde "sıktırmaz" dedim, duydun.
"O zaman maske ile solutun, bence anlatırsanız yapar" dedi.
( Çünkü hemen bir iki dakika önce nefes al Arda' cım derin derin demiştik ve almıştın. )
"Deneyelim ama zor" dedim, onu da duydun.
Evrim teyzene yaptırmaz mümkün değil dedim, bunu duymadın ama :)
Çok eğlenceli ayıcıklı baloncuku bir maske geldi eve, hepi topu 5 nefes alıp vereceksin, bir kaç saniyelik iş,,
Oyun dedik, oyuncak dedik ikna edemedik,
Uyurken deneyelim dedik, kızdın bozuldun,
E haklıydın uykuda kim ister burnuna birşey dayanmasını..
Sonra dün akşam uykunun en tatlı yerinde uyanıverince öksürükten,
hadi dedim bak buna 5 kerecik hoh yaparsan geçecek öksürüğün,
burnun da geçecek,
ilaç bu annecim, aynı içtiğin şuruplar gibi..
Öksürüğün geçene kadar her gün yapmamız gerekiyor..
Kendin de yapabilirsin hem..Bana ihtiyacın bile yok..
Bak üzerindeki ayıcık da yapıyor, ben de yapıyorum bak,
"Nimon da yapsın mı?" dedin. Limon da yaptı, bir iki hoh..
15 dk kadar konuştum sanırım sen de dinledin..
Sonra kendin alıverdin eline dayadın burnuna hem de tam bir profesyonel gibi, hohlayıverdin 5 kere ve "bittiii "dedin.
Yattın uyudun sonra.
Çok özür annecim, çocuk sandım ben seni? Kanarsın sandım..
Halbuki istediğin adam gibi bir açıklama imiş sadece..

Her sabah soruyorum rüya gördün mü diye.
Rüya ne demek biliyor mu acaba diyorum içimden.
Arda' ca cevaplar alıyorum senden, her sabah.
Gördüm , görmedim, anne gördüm, araba gördüm diye..
Sorduğum için atıyor muhtemel diyorum ama konuşuyoruz yine de rüyanın üzerine.
Neredeydi ne yapıyordu vs diye.
Bu sabah yine sordum.
Gördüm dedin.
Ne gördün dedim.
Doktor teyze gördüm , beni muayene etti dedin :)
Eee gecenin köründe anlatırsam sana ilaçmış öksürükmüş, rüyanda da göreceğin doktor olur tabi :)
Buna da kocaman bir özür tospacım, şimdiye kadar anlamadığını düşündüğüm için.. :)
Paylaş

15 Aralık 2010 Çarşamba

valla biz bir şey yapmadık, tek suçlu kardan adam..

Daha adam olmamış bir sıpa varsa evde, öyle haftalar öncesinden plan filan yapmayacaksın.
Uçak bileti, kalacak yer filan hiç ayarlamayacaksın.
Kimseye söz vermeyeceksin, en sevdiğin kelimeler inşallah, maşallah, hayırlısı filan olacak.
Çünkü bu bücürlerin planları son dakikada çok güzel manevralarla bozmak gibi bir kabiliyetleri var.
Geçen sefer eğitimler, biletler vs iptal edilmiş bir araya gelinmişti. Bu sefer de ben iptal ettim eğitimimi, 17 Aralık' ta İzmir' e uçup, 18 Aralık' ta kızlardan birine gelinlik giydirmek üzere toplanacaktık bir araya. Yine bir eksiğimiz olacaktı ama mazereti çoook küçüktü henüz :)
( 4 kilo olmuş Deniz kuzu bu arada, annesinin memesine olan aşkı büyüyormuş her gün , pek mutluyum pek :) )
Arda da gelecekti tabii, amaa haftasonu kardan adam yaptı ya hayatında ilk defa, zaten hafiften kırıktı, sonuç: Pek fena öksürüyor şu anda. Ateş yoktu o da çıktı. Her yere gidebilirsiniz, 'bişi olmaaaz ' cı doktorumuz bu sefer, gitmese iyi olur dedi. Demek onun da sınırları varmış..
Ben gideceğim bir şekilde,
Gitmeliyim...
Evet aklım evde kalacak,
Evet giderken yol boyu gitmese miydim acaba diyeceğim,
dönerken de şu yol çabuk bitse,
Evet dar zamanda kuzuya bir kitap, belki bir minik süs getirmek için gözlerim fıldır fıldır olacak İzmir sokaklarında,
Evet telefon kulağıma yapışacak,
ve evet döndüğümde benden intikam alacak cüce,,
ve evet evet uçak biletlerimiz çöp oldu..
Ama O'nu göremezsem gelinliğinin içinde,
kıvırcık saçlarını açık mı bırakmış, yoksa toplamış mı ,
makyajı istediği gibi olmuş mu,
koşturmacadan ucunu yakalayamadığı organizasyonu onu mutlu etmiş mi anlayamazsam..
Olmaz, ı-ıh içimde kalır.
Hem benim kalır
hem O'nun kalır..
Öte yandan düşünüyorum da ,
ben ki Arda' yı hasta haliyle ( daha ciddi hastalıklar olmasın) bırakmayı düşünebiliyorsam,
aklımı fikrimi evde bırakacağımı bile bile yola çıkabiliyorsam, içim kıpır kıpırsa,
oğlum büyüyor galiba yaa..
ve kocacım hep destek tam destek yanıma duruyor.
Daha fazlasını isteyenin aklına şaşayım değil mi ama?:)

Bu arada gözümde çıkan şu şey, adı her neyse ( ama adı arpacık değilmiş öğrendim) öyle kolayından geçmezmiş. Mlyon tane damla damlatıp geçmezse alacaklarmış.
E peki ben böyle tek gözlü canavar gibi mi gideceğim düğüne?

10 Aralık 2010 Cuma

Anne ve Mozart

1 yaşından beri ortopedik bot giyiyor Arda, 1 yaşından beri deyince sanki çok uzun zaman olmuş gibi oldu :) Hepi topu 1 sene işte botların tarihi ..
Arada çok sıcakta ve çok soğukta giyilmek üzere ek ayakkabılarımız oldu. Bu akşam da aslında eldiven var mıdır diye girdiğim mağazada çok uygun fiyata bir bot buldum. Tipini beğenmesem de, bu karda kışta, yağmura kara basacağı zamanlarda altı kaymasın, ayağını da sıcak tutsun diyerek aldım geldim. Zaten kaç kere giyiyor ki?
Bu gecenin tiyatrosu bu botlarla başladı işte.
Daha torbayı açar açmaz küçük bunlar, bebekler için dedi. Yok annecim sana olur gel bir deneyelim dedim, 'beenmedim ben bunlayii ' die ekledi. Ya tamam ben de beğenmedim de neyse :) Asıl bomba arkasından geldi. 'Işıtlayı yo bunlayın, Damya'nın ayaptabıyayının vaaa' .
Buyrun buradan yakın! Işıkları yokmuş ayakkabıların ama Damla' nınkilerin varmış. Daha 2 yaşındasın be çocuğum, yanmışız biz de haberimiz yok..
Ayakkabı mevzuunu kapadık bi şekil, akşamın ilerleyen saatlerinde bir ara konu nasıl açıldı bilmiyorum ama farkettik ki gördüğü her saçlı sakallı amcaya Barış Manço diyor. Babamız da öğreten adam ya tuttu buradaki fotoyu gösterdi Arda' ya ve sordu:' Kim bu fotoğraftakiler?'
Hani konuyu bağlayacak bak babanın da uzun saçları vardı, sakalları da, her sakallı Barış Manço değildir diyecek.
Cevap geldi cüceden:' Anne ve Mozart!'
Biz daha Mozart mıııı diyemeden devamı geldi: ' Saçlayi deeşi Mozart!' ( Saçları değişik Mozart ) Mozart' a benzese canım yanmaz, nerden çıktı ne alaka Mozart yavrucum..
Yuva sıpayı ışıklı ayakkabı ve Mozart ile tanıştırmış anlaşılan, peki bize de bu cüceye ne diyeceğimizi , nasıl diyeceğimizi öğretecek mi acaba?

Paylaş

Anladım

Eğer ki bir nedenden dolayı, yada nedensiz
anne istiyorsa canı,
sadece nazlanmak için olabilir
yada sadece yanında olmak için ,
anne istiyorsa işte ,
ve farkedemezsem bunu,
sabah kosturmacasına,
çanta hazırlamaya,
ona yemek yetiştirmeye dalarsam..
O bu süre zarfında o babasıyla çooook eğlense bile,
en sonunda çok sudan bir sebepten kriz çıkarıyor..
Anladım..

Ve anladım ki,
kim O' na hayır derse desin,
elinden tehlikeli nesneleri kim alırsa alsın,
kim istediği şeyi vermezse vermesin,
kim sorularını cevaplayamasın,
evet tepki gösteriyor tabii,
ısrarcı oluyor,
direniyor ama
bunları yapan anne ise,
ve eğer anne olur da bir miktar sinirlenirse,
buna dayanamıyor işte.
Hayır deme bana!
sarılalım mı?
kucaana geliim mi?
sıralanıyor arka arkaya..

Tüm bu sebepler ve daha pek çok başka sepeblerden dolayı işte,
oracıkta, yanıbaşında olmam gerektiğini
bir kez daha
bir kez daha
anladım..

Paylaş

9 Aralık 2010 Perşembe

Ev sıcacık, kocam ve oğlum kısa kollu ile dolaşabiliyorlar ama ben donuyorum.
Hep üşürüm hep üşürüm zaten..Battaniyenin altına girince de uyumak kendiliğinden oluşan bir eylem oluyor.
Uyuma diye dürttüm kendimi biraz önce,
son güzel havayı yaşadığımız geçen haftasonu resimlerini at,
kartları boşalt,
okumak istediklerinin ucundan tut..
Neyse hala battaniyenin altındayım ama en azından açıldım.

Kum arayışımız devam ediyor :)
Geçen haftasonu hava hala güzelken Bebek parkını keşfe gittik,
Çengelköy'den' sabahın körü motoru' ile Bebek' e,
çok acıkan Arda' ya acil kahvaltı ve bize de tabii, arkasından parka doğru bir yürüyüş..
Küçük bir kum havuzu yapmışlar, çocuk dolu içi, herkesin kovası küreği ortak kullanıma açık,süper eğlenceli, anneler babalar dibdibe kum havuzunun kenarına çökmüş orada da malum ortak muhabbetler. Katılmamak imkansız kabilinden..
Yaklaşık bir saatin sonunda Arda' yı oracıkta soyup değiştirmek zorunda kaldım, o derece kuma batmıştı ama bir o kadar da eğlenmişti.
Parkın geri kalanını da beğendik, herşey tahtadan, çok sayıda salıncak kaydırak vs. Çok kalabalık tam curcuna, bizim sitenin tenha parklarından sonra burası tam aradığımız yerdi. Güzergah, motor saatleri ve park o kadar denk geldi ki istediklerimize, biz bu programı tekrarlamaya karar verdik. Hoş motorun yalnızca Cumartesi günleri olduğunu düşünürsek sadece bir kaç haftasonumuz var geriye kalan.Ocak 8 den itibaren Cumartesileri tekrar Music Together dayız çünkü :)
Bu daa dönüş yolunda yorgunluktan bitmiş uyumak üzere olan ve annenin rüzgar yüzünden karadenizli balıkçı modeli sarıp sarmaladığı sıpa..

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails