Çocuk Kitapları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çocuk Kitapları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Şubat 2013 Cuma

Dilek

Tam da şimdi Music Together minikleri "la la la" derken yazmanın tam sırası..
Hello tınılarını hep sevdim, hiç bıkmadım,,
Hele ki o Music Together dersleri vesile olmadı mı bizim Biranda ile bir araya gelmemize ve yola çıkmamıza.. İşte o zaman birinci yaşımızı kutlama yazısının arka fonunda MT olmasından daha doğal ne olabilir değil mi? :)
Bugün tam bir sene oldu, İyi Cüceler'in anahtarını teslim alalı. Şu bilgisayarın başına hiç birşey bilmez halde dikilip, bir cesaret kollarımızı sıvayalı..
O günden beri her sabah kapıyı açtık..
Şu bir senede çok ama çok şey öğrendik..
Yolumuzu çizdik, sınırlarımızı koyduk.
Ne olduğumuzu, neye hizmet ettiğimizi, nerde durmak istediğimizi ve asıl önemlisi ne olmak istemediğimizi artık çok daha iyi biliyoruz.
Bir senenin sonunda kendimize dönüp bakınca sanırım, ben keskin köşelerim ve yanımdan ayıramadığım mantığımla , Biranda da bitmek tükenmez iyimserliği ve enerjisi ile aslında "mümkün değil olmaz" denebilecek bir beraberlik sağlamış olmanın huzurunu yaşıyoruz.
Bir yılın sonunda kalbim en derinden bu hayalin sonuza kadar sürmesini diliyor..
Her türlü sıkıntıya, zorluğa, bilinmezliğe rağmen, çocuk sesinin, kitapların ve müziğin iyileştirici etkisinden asla mahrum kalmak istemiyor.
2012 bize hayallerimizi getirmişti..
2013' ten de aynı performansı bekliyoruz :)
Hayata geçen düşlerimiz yaşasın, yaşlansın..
İyi Cüceler, ismindeki tınıyı, yüzlere yaydığı gülümsemeyi, kapıdan içeri her girenin hissettiği sıcaklığını hiç kaybetmesin..
Nice yaşlarımız olsun! :)

22 Kasım 2012 Perşembe

Bol kitaplı bir günaydın yazısı :)

Bir gece önce fiki fiki bilgisayarın başında tee kaça kadar oturduğumdan olsa gerek, dün akşam oğlanla birlikte küt diye sızmışım ve tabii saat 6.00 olmadan dikildim ayağa.. Ama ne dikilmek. Oğlanın yataktan uçuşunu son anda engellemek üzere, yatağın öbür tarafına kendimi fırlatmak sureti ile ayıldım!
Kendi yatağına götürmeyip, kitapla sızdığımız gecelerde olası yataktan düşme ihtimalini bu sefer de uyku içinde önledim, nasıl oluyorsa artık..
Çok düştü bu sıpa yataktan.
Ama bizim yataktan düşmesinden korkuyorum. Hem yüksek, hem komidinler var iki yanda..Eskiden yastık vs koyardık yanına yöresine, şimdi yastığa tekmeyi vurduğu gibi uçuyor yastık. Kendi yatağı zaten yerden bitme, düşse de birşey olacağı yok.
Aslında asıl konu Arda'nın yataktan düşmesi filan değil.O kafamı toplamak için girizgah oldu :)
Bu aralar eve iş taşıyoruz Biranda ile. Zaten kafamızın içinde hep taşıyorduk da, şimdi elimizde, çantamızda, bilgisayarımızda da taşıyoruz. Hadi hop açtım dükkanın kapısını, birileri gelsinle olmuyor. Yapsan olur aslında da insanın içi durmuyor.
Geçen haftalardan birinde, günü gerçekten çok çok kötü geçen bir arkadaşım ağlamaklı bir halde geldi cücelere, kimse de yoktu şansına. Azıcık konuşup onu rahatlatmaya çalışırken içeri giren çocuklarla birlikte sohbet de yarım kaldı ama yarım saat sonra uzaktan baktığımda artık gülüyordu. Çocuk gürültüsü bazen insanı ezse de genelde olumlu bir hava, iyi bir elektrik yaratıyor ortamda.
Dün kitap fuarında da aynı hissi yaşadım. Bir sene önce, daha İyi Cüceler' in esamesi okunmazken, biz kendi kitapçımız için didinirken, fuara gitmiştik. İki adet aklını oynatmış kitapçı açmaya çalışan kadın olarak birileri ile tanışıyor, kendimizi anlatıyor, fikir almaya çalışıyorduk. Etrafta dolaşan çocuk grupları, onların aralarında sürükleniyor olmamız, uğultu ve binlerce kitap ile gözümüzün dönüp, bir o kadar da ne yapacağız korkusunu içimizde hissetmemiz çok da uzak değil işte.
Ama bu sene o uğultu beni yerden yere vurmadı! Sanırım öğretmenler de böyle böyle sese bağışıklık kazanıyorlar zamanla (Kulakların nasır bağlaması da diyebiliriz )  :))
Etrafta gezen çocuk gruplarına iki şey düşünerek baktım: Umarım bir gün neye baktıklarını bilerek, ne aradıklarını bilerek gezerler, çünkü şu anda bedava ne var burada diye yanaşıyorlar standlara :)) veee  bunların başında kimse yok muuu!!!???
Aralarında sürüklenmek koymadı ve konuşmalarından hayrete düşmediğimi farkettim.
Ve tabii bi zahmet olması gereken bir şey, kitapların arasında kaybolmadım, kaybolmadık..
İyi hislerle çıktık fuardan.
Organizasyondan filan hiç bahsetmiyorum, merak edenleri Yıldıray' ın yazısına alalım burdan..
Ama ne var ki o kadar dolaşıp kendimize bir kitap almadan çıktık..Evdeki sıpaların payına düştü tabii birşeyler ama bize düşmedi :) Hatta o kadar ki, kendime kitap almak için kitapçı raflarında dolaşmayı özlediğimi farkedip, dün akşam daldım bir yere. Ama aradıklarım yoktu ve sipariş verdim, gelince arayacaklar!! :)))
Sonuçta benim için bu hislerle ayrıldığım ilk fuardı ve tadı damağımda kaldı.
Bir sürü kitap var aklımda şu anda..
Buraya kitap yazmaya, önermeye de çekiniyorum artık, sanki bunları da benden alın dermiş gibi :( Ama öyle değil aslında durum..
Kitap satan bir anne olmanın ötesinde Arda' nın sevdikleri, benim okurken sevdiklerim ama onun pek takmadıkları, ikimizi de bayanlar, babayı uyutanlar gibi pek çok kategori var bizim evde..Anne olarak paylaşasım var. Bir sonraki posta artık, şimdi gidip sıpayı uyandırma vakti.
Herkeslere günaydın! :)

4 Kasım 2012 Pazar

Çıkartmalı Canavarlar Kitabım


Bizim evde çok sevildi bu kitap.
Evde kendi canavarını yapmak isteyenlere şiddetle öneriyoruz :)



9 Ağustos 2012 Perşembe

Çıkart çıkart nereye kadar?

Evet çıkartıyor..
Çıkartıyor - yapıştırıyor, çıkartıyor - yapıştırıyor, çıkartıyor - yapıştırıyor, çıkartıyor - yapıştırıyor,,, Uzun zamandır çıkartma kitaplarına duyduğu aşk körelmiyor, bitmiyor, bıkmıyor,, 
Dönem dönem hep çok sevdiği ama sonra unuttuğu, doyduğu şeyler oldu,, Müzikten sonra sonunu bucağını göremediğim bir bu var şimdi,,
Öyle her çıkartma kitabı, yada eline verdiğiniz bir sürü ıncık cıncık sticker da kesmiyor. Kuralları var,  sticker lar her yere yapıştırılmayacak. Bir amaca hizmet edecek, yatağa, dolaba , kitaba filan olmaz. Yeri olacak. Kitabın hikayesi olacak, bir şeyler anlatacak, mümkünse içinde çocuklar insanlar olacak, çiftlik, deniz altı, orman temaları filan pek makbul değil..Hatta mümkünse İş Bankası Yayınları'nın çıkartma kitapları olacak. 
İlk defa bir arkadaşımızın evinde gördüğünde - yaklaşık bir sene önceydi - ilgilenmiş, sonra da karşısına çıkan ilk kitapçıda tanımıştı. Çıkartmaları yerinden çıkarmak güçtü o zamanlar. Minik parmaklar o kadar da esnek değildi.
Hiç bir şeye çok fazla azim ve sabır göstermeyen çocuk, bir çıkartmayı yerinden çıkarmaya, hem de yırtmadan çıkarmaya, yerli yerine milimetrik yapıştırmaya kendinden beklenmeyecek bir çaba gösterdi.
Şu anda geldiğimiz noktada, o çıkartmaların tek bir tanesi ziyan edilmiyor. Önce kitap tek tek sayfa sayfa inceleniyor, sonra varsa sayfadaki bilgi içeren yazılar okutuluyor, zira bu kitapların çoğu  - İş Bankası Yayınlarının çıkartma kitapları yani - 5- 8 yaş yada 7-12 yaş aralığına hitap ediyor. Her bir çıkartma milimetrik olarak yerine yerleştiriliyor. Tahmin edersiniz ki bir kitabın bitmesi hayli uzun sürüyor. 
Sonra biten kitap asla atılmıyor. Dönüp dönüp bakılıyor, hikayeler kuruluyor üstünde, hatta bazen çıkartmaların yerleri değişiyor, hele ki giysiler varsa , kıyafetler karıştırılıp, komiklikler yapılıyor. Yani o kitaplar kuruşu kuruşuna verdiğim bütün parayı hak ediyor.
Ama fasulyenin faydası orada kalıyor, abartıldığında iyi olmuyor.
Nitekim kitabı bitirmeden yerinden kaldırmak, hadi gerisini sonra yaparız demek filan mümkün değil. Mümkün değil demeyelim hadi, çünkü geçmiş aylarda bu tip durumlar için çok savaş verdik, çok gözyaşı döktü. Şimdi en azından o savaşların sonucunda herşeyin bir zamanı olduğunu, o kitabın her bir sayfasını dolduracağım derken, etrafta başka aktiviteleri ve arkadaşları kaçırdığını, hiç olmadı kitabın kaçmadığını ve daha sonra devam edebileceğini öğrendi. Mutsuz da olsa bırakıp kalkıyor ve bu bırakıp kalkma, mola verme işlemi başka durumlarda da işe yarıyor.
Yine kabul ediyorum ki, ne kadar gerekli olduğu tartışılır ama çok şey öğrendi bu kitaplardan. Biz de ilgilendiği şeyler olunca sabır gösterebildiğini öğrendik böylece. 
Ama işte sonu gelmiyor. Anne bana çıkartma kitabı aldın mı, bugün de mi almadın? Nedeeeen? sorusu her akşam soruluyor.
Genelde devamlı aynı şeyleri yapmanın güzel olmadığından, değişik oyunlar oynamanın keyfinden filan dem vuruyorum. Arada konu paraya da geliyor. Her gün çıkartma kitabı alamayız. Gereksiz bir harcama olur. O kadar paramız her zaman olmaz vs vs.
İş bu haldeyken, tatil süresince acil durum kiti olarak yanımıza hiç görmediği yeni çıkartma kitaplarını koz olarak bulundurduk. İyi mi yaptık kötü mü bilinmez sonuçta bu tatildi ve arada molaya ihtiyaç duyulabilirdi. Nitekim çok eğlendi ve yoruldu sadece 3 kere kitapları çıkardım. Birinde öğle sıcağında gölgede tutmak için, diğerinde ise gerçekten onu eğlendirecek hiç bir şeyin olmadığı bir ortamda sıkılmaması için..
Üçüncüsü ise plansız bir şekilde tatilin son gecesi konakladığımız Ela' larda upuzun araba yolculuğu ve arkadaş ziyaretleri esnasında kendisine gerçekten zor gelen bir şeyi yapmak için çaba göstermesi karşılığında ödül olarak çıkarıldı. Diğerleri hala evde zulada duruyor. Gerek olmadı, aklına da gelmedi zaten tatil süresince.
Şimdi evdeyiz..
Ve artık her gün çıkartma kitabı aldın mı ama nedeeen nidası ile karşılaşmamak için, gel dedim seninle bir tablo yapalım ve bu kitaplardan ne zaman alabileceğimizi buraya işaretleyelim. Sen de kitabı almak için geriye kaç gün kaldığını tabloya bakarak anlarsın. Önce bir sevindi şaşkın ama sonra bu tablonun onun için sabretmek demek olduğunu anladığı anda caydı tablo yapmaktan :) 
Şimdi parmak hesabı yapıyor. Haftada bir kere alınabiliyor çünkü bu kitaplardan, haftada yedi gün var ve o parmaklar bu hesabı yaparken çok defa birbirine karışıyor.
Üstelik biz piyasadaki kitaplarda ikinci turu dönüyoruz..
Romalılar, Şovalyeler, Korsanlar, 40'lar, 50' ler ve 60'ların modası, Sporcular derken hepimiz genel kültürü bilgilerimizi tazeledik sayelerinde..
Yine de meraktayım, çıkart çıkart nereye kadar?

16 Ocak 2012 Pazartesi

Pipkin'le Tanışalım Önyargıları Yıkalım

Tübitak yayınlarına karşı ciddi bir önyargı geliştirmişim farkında olmadan. Hikayelerinin olmaması okurken beni zorluyordu. Didaktik olmaya bir çaba sezdikçe uzak duruyordum.
Evdeki dolu dolu kitabın arasında 3-5 tane Tübitak yayını ya var ya yok. 'Arda da sevmiyor zaten' gibi de bir gerekçe yerleşmiş dilime, öyle gidiyordum.. Belki de ben keyifli okuyamadığım için Arda da sevmiyordu..
Mevsimlere, kara, yağmura, yaprağa ait sorular arttığında bile her yerde karşıma çıkan Tübitak' ın Yağmurlu Bir Gün, Rüzgarlı Bir Gün şeklinde ilerleyen serisini almak yerine döne döne mevsimlerle ilgili kitap aradım. Altın Kitapların Mevsimler serisini aldım ama onlar da bir o kadar ders içerikli çıktı.
İşte bu cümleleri Evrim' e de kurunca , dur dur dedi, bi koşu gidip Pipkin'leri getirdi.
Pipkin isimli pek tatlı bir penguen yavrusunun evrene ait büyük sorularına cevap arıyor bu kitaplar. Deneme yapalım, anne - oğul önyargımızı kıralım diyerek Gökyüzü Ne Kadar Yüksek? 'i edindim ve Arda içine düştü!
Tesadüf bu ya evde Pipkin' e çok benzeyen bir yavru penguen de olunca, kitabı o penguene yaşattı resmen.
'Bir Milyon Ne Kadar Büyük?' aslında bayağıdır piyasada ama hem milyon kavramını ne kadar anlayabilir diye şüpheye düştüğümden hem de işte gözlerime çekilmiş Tübitak perdesi yüzünden almamıştım.
Halbuki dili çok basit, kısa cümleler kurulmuş, konu gerçekten 3 yaşında bir çocuğu da sıkmayacak ve kafasını karıştırmayacak şekilde derlenmiş. Kitabın arkasındaki yaklaşık 1,5 metrelik poster yükseklik kavramını boyu 1 metre civarı olan cüceler için gayet de somutlaştırıyor.
Sonuç olarak ben Tübitak' ın kitaplarını tekrar yan gözle kesmeye başladım, benim gibi eli gitmeyenlere Pipkin' le tanışmalarını tavsiye ediyorum.
Kitaptan girmişken son günlerin favorilerine devam edeyim.
Redhouse Kidz ile Ay'daki Adam sayesinde tanışmıştık. Kitap 5+  olarak tavsiye edilmesine rağmen, sayfaların sağından solundan gözüken minik uzaylılar, Ay'daki Adam Bob' un bir gününün detayları hoşumuza gitmişti. Ve hatta haftalar haftalar sonra, Çağlar ve ben banyo sayfasına saklanmış uzaylıyı yeni farkettik :)
Redhouse Kidz' e Limon ağacının şarkısı ve Bütün Gün Esneyen Prenses ile devam ediyoruz bugünlerde.

Bütün Gün Esneyen Prenses' in çizimlerini ben çok sevdim, kitabın sonundaki esprili konuşmaları ve komik olayları da Arda.  Zaten Evrim verirken sonuna gülebilir Arda demişti haklı çıktı. Resimler birazcık kafasını karıştırdı sanırım ilk okuyuşta. Anlatılanları görmek istedi, sayfada tek tek aradık bulduk yerlerini. Hem komik, hem okurken ahenkli bir kitap.
Limon ağacının şarkısı ise kafiyeli şeylere bayılan cücenin hoşuna gideceğini düşünerek aldığım bir kitap. Onun hoşuna gitti ama gelin görün ki benim çok içimi titretiyor. Kitabın yarısından sonra başlıyor sesim titremeye.. Minik limon büyüyor, çiçekleniyor, meyveleniyor ya hah işte ben orada başlıyorum sulanmaya..
Okuyup da bunda ağlayacak ne var diyenlere bilmiyorum diyeceğim, bilmiyorum :)
Yine de her ikisini de gönül rahatlığı ile tavsiye edebilirim.

** Bu yazıyı yarım bırakıp kalktığım sırada Evrim kendi yazısının linkini göndermiş. İsteyene bir Pipkin yorumu da orada var :) ** 







24 Aralık 2010 Cuma

Hiç Uykum Gelmedi

Dün gece hediye arabalar ve misafir aşkına uyumayan sıpayı bu kitapla uyuttum. İlk defa okuduğumuz bir kitaptı.
Bu kadar etkili olacağını düşünmemiştim. Uyumayı hiç sevmeyen Ali' yi anlatıyor. Uyumamak için önce su içiyor, sonra oyun oynuyor sonra bir sürü kitap okuyor. Ama en sonunda oyuncakları bile yoruluyorlar oynamaktan. Bir bölümünde "oysa Ali bilse ki geceleri herkes uyur, anneler, babalar, kuşlar, tırtıllar .." diye başlayan bir paragraf var ki sanırım asıl etkili burası oldu. Kitap bitti, Arda yattı ve uyudu, yada pili bitti, bilmiyorum :)



Paylaş

26 Kasım 2010 Cuma

Okuduk - Uyuduk

Bir sürü şey yapacaktım dün akşam,

Mesela ve en önemlisi iki oyun ablasına telefon edecektim, sıpa uyuduktan sonra kocaman bir bardak sütlü kahve içip, keçeden bir iki motif kesecektim, Çağlar' la doldurmamız gereken bir form, çevrilmesi gereken almanca bir sayfa vardı, onlara göz atacaktım..

Oysa ben ne yaptım?

Bebek Koala Anaokulunda, Hadi Uyu Küçük Kuş ve Mavi Fil Tombik' i bir kaç defa okudum.
Yatma saatini epey geçirmiş olan tospayı güzellikle yatağa gitmek için iknaya uğraştım ve başarılı oldum. Ama "sen de yat?" isteğine cevapsız kalamadım, yanına kıvrıldım. Sonra uyanıp hadi dedim kalkayım ama bu sefer de kendi yatağım ve kendi kitabım çağırdı çok fenalardan..

Sonuçta mayışık ama bol okumalı bir akşam geçti gitti.. Hem iyi hem kötü oluyor böyle akşamlar, çünkü evde yapmam gereken zaruri işlerin olmadığı, Arda yattıktan sonra kendime zaman ayırabileceğim akşamların sayısı pek az.. Onları da mayışarak geçirdiğimde o günü sanki hiç yaşamamış gibi oluyorum, sevmiyorum bu hissi..
Öte yandan kitaplar elimde sürünüyor. Taa Eylül sonu Augsburg' a giderken aldığım ve hala bitmeyen kitabım her daim göz kırpıyor. Daha sırada bekleyen bir sürüsü var..Biraz okuyabilmiş olmak içimi rahatlatıyor.

Arda' nin kitapları ise hep ortada. Bunlar son günlerin favorisi:

Bebek Koala ' yı ben almıştım, sevimli bir anaokulu gününü anlattığı için, hayalinde de bir şeyler canlanır demiştim, işe yaradı gerçekten. Okurken kendi gününden parçalar bulup, bazılarına çok seviniyor.Örneğin Bebek Koala' nın bahçede oynadığı sayfada "Ben de taydim taydiyaktaaan!" gibi eklemeler yapıyor.







Hadi Uyu Küçük  Kuş bu serinin diğer kitapları gibi şairane anlatımlı kısacık bir kitap. Evrim' in tavsiyesiydi. Unutmuştuk yeniden keşfettik.Bu aralar hikayesinden çok anne kuş, baba kuş ve küçük kuşun eviyle mamasıyla gökyüzündeki yıldızlarla filan ilgileniyor , her bir sayfayı tek tek inceliyoruz.

Mavi Fil Tombik'i ise Arda mini miniyken Umur ve Ada göndermişti. Hala mesajını tam alacak kadar büyümedik ama şimdi daha iyi anlıyoruz. Mavi Fil Tombik' in bisikletten düşme resimleri düşme efektleri yapılarak ve en sonunda arkadaşlarının yardımı ile bisiklete binmeyi öğrenmesi ise alkışla karşılanıyor bizim tribünde :) 




Sütlü kahveli, keçe motifli bir kaç saati ise yaratacağım umarım, een kısa zamanda..

14 Ocak 2010 Perşembe


Bugünlerde elimde iki kitap var.

1- Andersen Masalları


Çocukken aynı seriye ait üç kitabım vardı. Andersen' den Masallar, La Fontane Masalları, Ezop Masalları. Serinin adını hatırlamıyorum, pembe çerçeveli kapaklarını ve fablları hatırlıyorum daha çok. Bu kitabı görünce de dayanamadım,aldım. Okul öncesi için ağır tasvirleri var, şu anda tahmin edemediği biraz daha büyük bir yaş aralığı için uygun olabilir. Ama benim ve benim gibiler için çok uygun :)

Şimdi kendime her akşam bir masal okuyorum :)

2- Freud' a Ne Yaptık da Çocuklarımız Böyle Oldu  - Catherine Mathelin




Otorite ve Zorbalık bölümünden:
 
"Ana baba otoritesi gereklidir, toplumumuzun bu gerçeği hatırlatmakta yetersiz kalması hastalık belirtisidir. Çocuğa saygı göstermek aynı zamanda ona sınırlar ve yasaklar koymak demektir. Çocuğun isteği göz önüne alınır, ama aynı zamanda, isteğinin gerçekleşmesinin neden o anda olanaksız yada sonsuza kadar yasak olduğu ona açıklanabilir. Bir isteğin varlığını kabul etmek ona boyun eğmek demek değildir. Çocuklar otoriteye duydukları ihtiyacı çeşitli şekillerde belli ederler. Şiddet yada saldırganlık göstererek yanıt vememiz her zaman yanlış olacaktır;ancak onlara bir yanıt vermemiz de gerekir.

...
Bir çocuğu eğitmek, yeni şeyler keşfedebilmesi için hayatının farklı dönemlerinde bazı şeylere izin vermemektir....Aşırı hoşgörü bir tür kötü muameledir; çocuğun büyümesini engelleyen, yapılması gerekeni yapmama tarzında bir kötü muamele..

Ona hayır dendikçe çocuk gelişme gösterir ve yeni olanaklar önüne serilir. Ancak ret yada yasak onu asla küçük düşürmemeli , gülünç duruma sokmamalıdır."
...
Bir çocuğa bir şeyi yasaklamak kişinin kendisinin de o şeyden vazgeçebilmesini gerektirir. Bir çocuğu anlık bir zevkten yoksun bırakmak için kendimizi de o zevkten mahrum edebilmemiz; çocuğumuzun bizi tatmin etmek için değil aksine bizden ayrılmak, bizi eleştirmek ve bağımsız yaşamak için var olduğunu kabullenmemiz gerekir. Ana babasını hiç eleştirmeyen bir çocuk onlara yapışır kalır ve büyüyemez."

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails