29 Nisan 2010 Perşembe

Alıntı..

Disiplin, çocuğun zihinsel, duygusal ve kişilik gelişimini topluma yapıcı ve özdenetime sahip bir birey kazandırmak üzere eğitme sürecidir. Bu eğitimde, anne bana bir otorite değil, rehberdir.
...
Ceza, çocuğa şu mesajı verir:' Sen yanlış yaptın.Ben de bu yanlışın intikamını senden alacağım. Bu evde patronun kim olduğunu göstereceğim. ' Şimdi eğitim bunun neresinde?
...
Çocuklar ceza korkusuyla davranışlarını değiştirebilir. Kendilerini sizin gazabınızdan korumak için sizin isteklerinize boyun eğebilirler. Ama yaptıklarının uygun bir davranış olmadığını gerçekten öğrenmiş olurlar mı? Hayatlarını, anne babalarını memnun etmeye adayan küçük uslu kız ve oğlanlar büyüdüklerinde nasıl bir birey olurlar? Ya kişiliksiz, pısırık, özgüven yoksunu bir insan yada ifade edilmemiş, bastırılmış öfkesinin acısını tüm toplumdan çıkarmaya çalışan yıkıcı bir insan.'
...
Hatalar cezalandırıldığında çocuğa 'sen kötüsün' mesajını veririz. Oysa hataların doğal sonuçlarının sorumluluğunu üstlenmesini öğrettiğimizde verdiğimiz mesaj davranışının kötü olduğudur.
Kendisinin değil ama davranışının kötü olduğunu bilmesi ise çocuğa pişmanlık duygusunu yaşatır.
Pişmanlık çocuğa neden sonuç ilişkisini öğrettiği için hatalarını düzeltme  olanağı tanır.
...
Disiplin anca koşulsuz sevgiyle el ele olduğunda etkili olur. Ancak sevildiğini ve olduğu gibi kabul edildiğini ( olması gerektiği gibi değil) bilen çocuk, anne babasının rehberliğini öfke duymadan kabul eder.
...
 Çocuk yetiştirmek dünyanın en sorumluluk ve emek gerektiren görevi. Çocuğumuzu yetiştirirken çok hatalar yapmış olabiliriz.
...
Hatalarınızı çocuğunuzla paylaşabilirsiniz. Ona neyi mi öğretirsiniz? Mükemmel olmadığınızı, insan olduğunuzu ve her insanın hata yapabileceğini.
Kendisine mükemmelik gibi imkansız bir kavramın empoze edilmediği çocuk, bu imkansız beklenti içinde hapsolduğu duygusu yerine kendini özgür hisseder. Hata yapma özgürlüğünü sorumlulukla birlikte kullanan çocuk, sürekli öğrenen, gelişen, esnek ve duyarlı bir birey olur.
'Mükemmel' anne babaya çocuk yakınlık duyamaz. Çocuk asla mükemmel olamayacağı için yani anne babasının beklentilerini karşılayamayacağı için kendisini yetersiz hisseder. Bu da çocukta umutsuzluk yaratır.
Mükemmel olmayan anne baba ise 'insan'dır, tıpkı çocuğun kendisi gibi.
Çocuk kendisine insanları örnek alır.
Mükemmel tanrı ve tanrıçaları değil.

 Fitzhugh Dodson - Doğumdan Yirmi Bir Yaşa Kadar Sevgiyle Disiplin
 Sunuş Bölümü

Ayy-dedde?

Akşam balkona çıkmaya çalışınca , "bak gece oldu güneş battı, aydede çıktı, hava soğudu, balkona yarın çıkarız " açıklamalarım sürerken karşıdan " aay-dedde?" cevabı geldi. Evet aydede, bakalım mı aydedeye? Nasıl da güzel bir ay vardı dün gece kocaman, pasparlak..:)

Sonra bütün kitapları döktüm bir aydede resmi bulayım diye. Onca kitapta bir aydede resmi olmaz mı yahu ?.. Neyse bir flashcard bulduk, üzerinde sırıtan bir aydede. Cici nidaları ile gezdirdik aydedeyi evde, babaya gösterdik, aydede aydede senin evin nerede diye şarkı söyledik, şarkının devamını da bilmiyoruz üstelik:(

Sabah "ayy-dedde" diye uyanınca, evdeki yegane ayy-dedde resmi teyzeye gösterilince, bana da farz oldu aydedeli bir kitap, bir masal , aydedeli birşeyler bulmak bugün.

Bu yandaki resim de internette bulduğum "küçükyıldız ve tonton aydede " masalından aslında. Masalı print etsem yanına da birkaç aydede resmi koysam? Önce masalı okumak lazım ama dimi? hımm hımm...Hadi kolay gelsin bana :)

27 Nisan 2010 Salı

Gece gece bu kelebeklerle uyunur mu şimdi?

Saat 11 de anca oturunca koltuğa beklediğim mail gelmiş tabii çoktan. 7 cm olmuş diye yazmış ya, bir de kıpır kıpır şov yaptı bize demiş ya, herşey yolunda, herşey güzelmiş ya.. Yaşasın! Nasıl kelebekler uçuyor içimde anlatamam ..:)

'Anne olmadan önce böyle değildim' diyeceğim, değildim evet tabii, her bebek haberi, her hamile kadın böyle heyecanlandırmazdı beni, evet ama başka türlü hissederdim o zaman da. İlk Demir kuzu düştüğünde anne karnına, o zaman ben hamile değildim, bebekten çok, arkadaşım anne olacak diye ne çok sevinmiştim. Şimdi biri sorsa önce Demir derim o başka :))


Sonra sıraya bebek müjdeleri geldikçe, bir de kendi bebeğim olunca, daha da çok sevinir oldum bu haberlere. En son Ela doğarken de annesiydi belki beni  daha çok ilgilendiren ama Ela' nın sağlığı da en az onun kadar önemliydi. Taa başından sonuna takip etmiştim Ela'nın yolculuğunu, annesinin karnına elimi koymuştum. Önemli olmaz mıydı hiç?


Ama şimdi , bu bebek haberi, bu hamile anne bir başka. Küçücükken sarı saçlı bebeği ile oynadığım, yurt odasını, ders masasını,aynı evi paylaştığım, kesilen elektrikte yanına sokulup uyuduğum, bir deprem çadırının altında yine de birlikte gülebildiğim 'canım' anne olacak. Çok heyecanlıyım çok.. 

O 7cm' lik taze fasulye annesini üzmeden doğsun, sağlıklı ve mutlu olsun..!

26 Nisan 2010 Pazartesi

Herkesin bayramı kendine :)


O' nun için bayram,
Çimlerde yuvarlanmak, bir patlak balon sapıyla saatlerce oynamak, güneşten yanaklar al al uyuyakalmaktı..
Ah bir de uzaktan kendisini görüp " Helloo Ardaa" diye şarkıya giriş yapan Yapıncak teyzesine ( abla mı desem ?:))  elleri ile tempo tutarak cevap vermesi :)
Bizim için ise O'nun kahkaları, bir de şu bahar dalları bayramdı işte. Daha ne olsun :)

22 Nisan 2010 Perşembe

ekemediğim çiçeklerim yerine "Çiçek" ten kadınlar


Kısacik öğle yürüyüşünde halen ekemediğimiz çiçekleri, Çağlar' ın kabaklarını maydonozlarını :) filan düşündüm.
Güneş iyi geldi.
Parktaki bank daha iyi geldi.
Bisiklete binmeye çalışan tombalak kız çocuğu sağa sola sallanırken,
Düştü düşecek diye kalbim çarparken tospayı aradım,
O da güneşte keyifteymiş ev civarında..
Bu haber daha da iyi geldi.
Yarın da iyi ki tatilmiş dedim,
Bahar da iyi ki gelmiş,
Hoşgelmiş hoşgelmiş..

17 Nisan 2010 Cumartesi

Motivasyon

Yine herkes yerli yerinde bizim tospa ortadaydı..

Pür dikkat izleyip taklit etme kısmından sonra..

Yine çok eğlendi, çok eğlendik :) 
Dönerken Arda' dan çok bize terapi oluyor bu  dersler diye konuştu aramızda.

Gelin görün ki (ve tabii normal olarak da ) eğlence onun için evde de devam etti:) Biz ise sabahki müzikli motivasyonu odadan odaya eşya taşıyıp, pestilimizi çıkararak tükettik..
Ne diyelim darısı haftaya haftasonuna :)

16 Nisan 2010 Cuma

Anne olunca çok mu değişir insan?

Çirkin mi çirkin, minik mi minik bir canlı kucağınıza geldiği andan itibaren, güzelleşip büyürken o , gülme katsayınızı artırırken her geçen gün, anne bambaşka bir insana mı dönüşür zamanla?

Sabır sınırın tavan yapar mesela. Daha önce aklına hayaline gelemeycek durumlarda sakin ve sessiz kalmayı öğrenirsin. Böyle kalmanın, şöööyle bir deşarj olamamanın sana zarar, küçük solucana ise yarar getirdiğini bildiğinden, dişlerini sıkmadan , kimselere çaktırmadan beklemeyi öğrenirsin.
Türünün halihazırda taşıdığı organizasyon yeteneği, "kullan benii" diyerek atar kendini ortaya. Hele bir de çalışan bir anneysen o zaman, evin gidişatını, işin gidişatını, sıpanın gidişatını ayrı ayrı organize etmeyi, birbirine çakıştırmadan milyon türlü aktiviteyi aynı güne sığdırmayı öğrenirsin. Bunu yaparken bir de o gün ne yenilecek, ne giyilecek diye arka tarafta çalışır beynin. Kendi kendine notlar almayı öğrenir , bakıcıya söylenecekler,kocaya hatırlatılacaklar, doktordan alınacak randevular, evdeki eksikler..
Bununla kalsa iyidir.. Bir yanın da , ne oynasak, ne okusak, şimdi neyin zamanı diye düşünür durur. Sana en doğru gelen, küçük canavar için de en doğrusudur da işte, o doğruyu diğerlerine anlatmaktır asıl iş. Buna evet buna hayır denilecek, nedenleri.. Buna ilgi duyuyor, şöyle şöyle oynayalım, oynatalım ve nedenleri.. Uzar gider liste..
Günlük hayatın değişir, eşyaların değişir ve hatta evin değişir.. Çok sevdiğin mutfağını bırakıp, özne bezene yakıştırdığın evini sırtlanıp gidersin, gidersin ki rahat etsin, mutlu olsun, daha çok gülsün diye.. Günlük düzen bir minik adama göre düzenlenir.. Anne denen kişilik, hem düzenler, hem düzene uyar hem de uymayanları uydurtma görevindedir.
Korkaklaşır mı anne olunca insan? Ben daha bir korkar oldum. Öyle herşeyden değil, kendime birşey olmasından, arabamı daha dikkatli kullanır oldum mesela. Vücudumdan gelen seslere daha bir duyarlı..
Daha meraklı mı olur peki? Olur evet. Soru sormaya başlar, hiç muhattap olmayacağı insanlarla iletişime geçer. Bin türlü yerden bin türlü bilgi almak için okur, deşer, toplar, biriktirir.. Evi ayıklar, yer açar, daha önce işime yaramaz dediği ıvır zıvırdan oyuncak olur mu acep diye bakar..
Bunca değişime kendini unutur mu peki? Unutabilir, unutuyorum. Kendim için yapacaklarımı, yapmam gerekenleri, almam gerekenleri , gerekliliği geçtim eskiden sadece canım çektiği için olmasına / almaya / yapmaya çaba göstereceğim herşeyi unutuyorum.
Unutmamak gerekir oysa. Mutlu anne eşittir mutlu çocuk kuralını hiiiç akıldan çıkarmamak gereklidir.
Şiştiğin, bunaldığın her an sönmeyi bilmek, kendine, yapmayı sevdiğin şeylere zaman yaratmak, biraz da kendini mutlu etmek gereklidir.
Anne olunca çook değişir insan. Hepsi de sadece ve sadece size zaman zaman şaşkın, zaman zaman gülerek bakan iki çift göz içindir..

Unutmamak için kendime not: Çağlar' a söyle bakalım dedim; "İnsan çocuğundan daha çok sevebilir mi başka bir şeyi?" dedim. Bu bir tuzak soru mu dedi? :) Sanki hep tuzak sorular sorarmışım gibi.. Hayır dedim, ne mutlu ki o da bana "Hayır" dedi .. :)
Fotoğraf Tarihi: 06.06.2009 / Arda 7 Aylık..

14 Nisan 2010 Çarşamba

Çarşamba akşamı itibari ile

Şiştim,,
Durup durup başa sarmaktan,
Detayları düşünmek zorunda olmaktan,
Ağzımdan her çıkan cümlenin doğru anlaşıldığına emin olmak için dört dönmekten,
İnsanlarn cinlik yaptıklarını sanarak iş çevirmelerinden, şiiişşştimmmm...

8 Nisan 2010 Perşembe

Tanıştırayım: Bamma! :)

Günlerdir tospayı şu balıklarla oynarken çekmeye çalışıyorum. Yok beceremedim, olmadı. Makineyi görünce balıkları unutuyor. Halbuki ben onun dagıl dugul söylenerek balık yakalamasını kayıtlara geçirmeye çalışıyorum.

Çok uzun zaman ortaya çıkarmamıştım bu balık tutma oyununu. Zaten beceremezdi de sanıyorum. Bir de sopaları var ondan korktum. Geçen gün deneyelim bakalım dedim ki o günden beri favorimiz. Ama asıl favori oyunun içindeki kaplumbağa. Kelime haznesi pek kısıtlı tospa kaplumbağa sözcüğünü duyunca kendine yakın mı hisseti ne :)  'kappumbaa' deyiverdi :) Çok şaşırdım çünkü hem uzun hem de Arda henüz tek tük kelimeler söylüyor. Tesadüftür dedim ama aynı akşam Çağlar' a 'şu oyunu oynarken Arda' yA kaplumbağa dedim' dedimmm o anda Arda atladı 'kappumbaaa'.. Hımm peki :))
Şimdi ise canı isterse kappumbaa istemezse bamma bunun adı. Oyunu da böyle arıyoruz. Balıkları da böyle tutuyoruz.
İşte bu da Bamma' nın ta kendisi :)
Elimizde balık tutan Arda yok ama davulcu Arda var olmaz mı?:)



4 Nisan 2010 Pazar

Sabah sabah ilk ders

Dün sabah Arda için de bizim için de çok eğlenceli ve ilginçti.  MusicTogether' daki ilk dersimize katıldık. Sabah bir koşturma içinde çıktık evden. Çağlar gece 3 buçuk civarı gelmiş olmasına rağmen 8 de uyanarak, saat 10.30 daki derse bizi yetiştirdi. Ne gaddarım niye kaldırıyorum adamı sıcak yatağından diyeceğim ama diyemiyorum, gerekçelerim var! :)

Birincisi kendi arabamın ciddi ve acil bakıma ihtiyacı var, Arda' yı onunla bir yere götürmek istemiyorum. Çocukla yolda kalma ihtimalini göze alamıyorum. İkincisi Çağlar' ın şirket arabası geçici olarak değişti ve bu seferki manuel, benim gibi yalandan bir şoför için manuel araba kullanmak hele de çocuk varken zor.. E kocacım da defalarca Arda ile gerekli yerlere gidip onu ellemediğim zamanları saymış olacak ki, mızırdanmadan uyandı :) itiraf ediyorum gece 3 civarlarında sabahki uyandırma faslından korkarak yatmıştım :(

Uyanma faslını uzatmamın nedeni girdiğimiz derste Arda' dan ve tüm çocuklardan çok anne va babaların dans ediyor olması :) Bir ara Çağlar bu tempoya dayanamaz kaçar dediysem de o kadar eğlenceliydi ki ortam gidemedi..

Öncelikle orada olma sebebimiz:

Arda' nın ev dışındaki çekingen ve suratsız hallerine bir çözüm aramamızdı.  Oyun gruplarındaki ' Haydi herşeyi birlikte ve hemen şimdi yapalım!' uygulamasının Arda için uygun olmadığını, onun kendini özgür hissedip canı istediğinde katılabileceği bir ortam olması gerektiğini düşünüyordum.

Geçen hafta Yapıncak Hanım' la konuşurken, müzik evet önemli ama benim derdim Arda'nın çekingenliğini bir nebze olsun kırması dediğimde bana çok doyurucu cevaplar vermesi, çocukların serbest bırakıldığı ve iştirake zorlanmadığı bir aktivite olması, karma yaş uygulamasının olması ve Yapıncak Hanım' ın sanki önceden tanışıyormuşuz hissiyatını bende bırakması karar vermemizi kolaylaştırdı.

Bahar döneminin en kalabalik sınıfı sanırım Cumartesi 10.30 dersi.  Full kadro var mıydı bilmiyorum ama yeterince kalabalıktı. 5 buçuk aylık taptalı Leyla bebekten  başlayarak 5 yaşına kadar bir çok kuzu vardı. Arda küçükten büyüğe yaş sıralamasında sanırımki 3. filandı. Dersin başlangıcında Yapıncak Hanım' ın yaptığı kısa açıklamalar bizim doğru yerde olduğumuz duygumuzu pekiştirdi. 'Çocuklarımızın modeli bizleriz. Bizim katılımımız onlara cesaret verir, örnek olur ve onların en sevdiği ses anne babalarının sesidir. Sizi duysunlar görsünler ve kesinlike haydi yapalım vs demeyelim. Başkalarına ve daha küçüklere zarar ve rahatsızlık vermedikleri sürece ders süresince hareketlerinde özgür bırakabiliriz.'

Sonuçta 1 saate yakın şarkı söyledik dans ettik, bir sürü kuzu sevdik, ortamın sıcaklığından , aktivitenin amaçladıklarından memnun kaldık ve mutlu ayrıldık.

Bu süre boyunca Arda bizi çok ama çok şaşırttı. Kucağımdan inmeyeceğini düşündüğüm tospa dersten önce 3 dakika bile sürmeyen bir aralıkta bacağıma yapıştı, etrafı izledi ve ipleri kopardı. Ders sonuna kadar ortalıkta koştu. Herkese kendini öptürdü, danslar esnasında bizi göremediği aralarda onu kapıp kucaklayıp sevenlere , yanımıza getirenlere en ufak huzursuz bir tepki vermedi. Bütün çocuklarla birlikte müzik aletlerini sepetlerden aldı ve yine onlarla birlikte yerine koydu. Sınıfın en minik üyesine hayran hayran bakıp , sevmek istedi, cici yaptı. Şarkılarda el çırptı, kucağımıza alıp dans etmek istediğimizde hayır yerde olucam diyerek kendi dansını kendi etti :) Evet beni yalancı çıkardı. Çok şaşırttı ama bir o kadar da mutlu oldum huzurlu ayrıldım oradan. Önümüzdeki haftalarda huysuz yüzünü gösterecektir belki ama ilk derste korkularımı yersiz çıkardı ya, bu bana yetti şimdilik :)

Biz acemilikten tabii fotoğraf filan çekemedik, ders sonrasında kendimizi sahile attığımızda fotoğraf makinesi aklımıza geldi. Fotoğraflar da günün sahil bölümünden..

1 Nisan 2010 Perşembe

Farkettim ki..

İki hafta önceki güzel bahar havasında çekildi bu resim. Çağlar' ın etrafta öylesine deklanşöre bastığı bir ara biz de yanaşmışız annemle. Kuzunun eli her zamanki gibi ağzında :)
O günün akşamı fotoğraflara bakarken pek hoşuma gitti, çok sevdim bu kareyi.Sonra bu kareden hareketle farkettim ki benim anneme dair hiç kötü anım yok. Çok düşündüm birşey çıkar mı diye. Hani insanın annesine kızdığı , beni de şuraya göndermemişti, bana da böyle demişti diye içerlediği birşey olmaz mı? Bende yok.. Yokmuş..Ne çocukluğuma ait, ne o en genç dönemlere ait , ne evlilik ne de doğum seramonilerinde.. Hiç birinde yok..
Annem öyle her şeye izin veren , her dediğimizi emir telakki eden bir anne de değildi üstelik. Uzun seneler işine ara vermiş, geç zamanda çok çalışmaya başlamış bir anneydi. İzin alır, izin alamadığımızı da yapamazdık. Öyle her şey vıcık vıcık konuşulmazdı. Kızmaz mıydı hiç, sinirlenmez miydi, söylenmez miydi bize? Yoo kızardı da söylenirdi de ama diyorum ya düşününce hiç biri gelmiyor aklıma. Hep iyi güzel anılar biriktirmişim anneme dair. Hala da biriktiriyorum allah uzun ömürler versin.
Beni pek yumuşak , pek boyun eğici bir anne buluyor şimdi :) Arda' ya sınır koymayı bilmediğimi bile düşünüyor olabilir :) Çok toy, deneyimsiz ve beceriksiz bir genç!! anne olarak gördüğünü zaten adım gibi biliyorum da, söylemişliği yoktur hani :))
Benim onun gibi işime ara verip çocuğumla oturma şansım olmadı. Olsaydı da onun yaptıklarını yapabilir miydim, o iradeyi gösterebilir miydim bilmiyorum. Bugün, bu şartlarda , anneme göre süper yumuşak olan ben çocuğumda hep iyi anılar bırakabilecek miyim acaba?
Ben annemi eleştirmeden olduğu gibi kabul etmişim demek ki, yaptıkları ve yapmadıkları ile tamam demişim. O yüzden belki de hayırları, sınırları, durakları kötü izler bırakmamış bende. Acaba Arda eleştirel mi bakacak bana 30 lu yaşlarına geldiğinde, yada benim gibi hep güzel anıları mı olacak annesine dair?
Çocukta güzel anı bırakmanın yolu dizginleri ona bırakmak değilmiş, bugün bu yaşımda bunu anlıyorum, sınırlara hapsetmek de değil tabii. Saygı sevgi dengesini doğru kurmak da önemliymiş gibi geliyor.
Ohoo daha çok şey geliyor da aklıma işlerim var yapılacak :)
Buralara nerden geldim? Şuradan: Bugün annemin doğumgünü, kısacık kutladım telefonda, o da her zamanki neşesi ile öğle yemeği planlarından, onunla aynı gün doğan bir arkadaşından filan bahsetti  :) Upuzuun seneler, hep aynı neşe içinde geçsin günleri, nice nice nice yaşlara..

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails