23 Eylül 2011 Cuma

Tatile iki kala..

Çok olağan başlamıştık sabaha..
Anneeee kakam geldi! dedi. Baktım kaka değil su..
Hayatında ilk defa ishal kaka yaptı bu sabah. Bebekliği, minicikliği hepsi dahil..
Kendisi pek rahat, pek normal ama beni aldı bir düşünce. Bir hafta içinde aralıklı günlerde kusma , arkasından ishal bir kaka..Ateş yok halsizlik yok hiç hiç hiç bir şey yok..
Acaba bu buğday mevzuu bizi sindirim sisteminden mi vuracak? Yok eğer buğday değilse o zaman nedir durup durup 2-3 günde bir hortlayan ki buğdaylı birşey de yemiyor bu aralar? diyerek didiklenmeye başladım. Ateşi çıksa ona da razıyım en azından bakteri, virüs her ne haltsa ortaya çıkar, yapacağını yapar çeker gider ..
Neyse ki Çağlar sakin adam. Doktoru aradı, not bıraktı. Daha salı günü görüşmüş, anormal bir seyir izlerseniz belki bir kan tahlili yaparız demişti.
Saat 10' a kadar ben kendimi didikledim, Çağlar oğluyla oynadı. Doktor amca geri aradı.
Bir kere ishal kaka yapmış olmak hiç bir şey demek değil. Kusmalarla bağlantısı olabilir de olmayabilir de, izleyin, tatilinizi yapın, geri dönünce görüşürüz dedi. Bütün bunlara dayanak da sıpanın enerjik hali, en ufak bir rahatsızlık belirtisi göstermemesi oldu.
Ama anne kişisi gerilmiş, bavul hazırlanacak, Arda' ya ekmek yapılacak, alışveriş yapılıp en azından Arda için yemek yapılacak..
İşte tam bunlar kafasından geçerken ve bu sırada evdeki bütün telefonlar çalarken, sıpa gelip elimdeki telefonu çat diye kapadı. Sesimdeki ton farkını da fırsat bilip cozurtulu bir ağlama tutturdu..
Anne ağlar- Arda ağlar şeklinde giyindik, bari dedik baba bizi markete kadar bıraksın da hem hava alalım hem alışveriş yapıp dönmüş olalım, ikimiz de sakinleyelim.
Güzel bir karardı, marketten çıkana kadar..
Çıktım ki evin anahtarının olmadığını farkettim.
Çağlar Mecidiyeköy'den Çengelköy' e U dönüş yaptı, bizi kaldırımda yakalayıp ters geri eve attı.
Ne birtanecik kocam var ki gık demedi.
Bunca yolu bana geri döndürdün demedi.
Sabah sabah ikiniz birden zırıl mırıl beni yediniz demedi..
Demedi işte hiç bir şey demedi..
Oğlunu öptü, şakalaştı, sanki sabahın köründe normal normal işe gidiyormuş gibi çıktı evden ters geri aynı yolu gitmeye..
Biz ise saat 13.30 itibarı ile mide ve popo kaynaklı hiç bir sorun yaşamadık. Pilav pişirdik, tamirat yaptık, yemek yedik, kitap okuduk ve Arda uyudu.
Tonla yapılacak işe rağmen ben de bu resimlere daldım.
Ne çabuk geçiyor zaman, ne çabuk büyüyor çocuklar,,
Hep iyi olsunlar istiyor yürek ama hayat bu iyisi de olacak kötüsü de değil mi?
Bu halimize şükür, bin şükür..




Paylaş





21 Eylül 2011 Çarşamba

Pisboğaz


Hani ekmekler filan, uğraşıyorum güya ben ama biz bu yaz ipin ucunu iyice kaçırmıştık.
Geçen sonbahar iki yaşını devirince, normal olarak biraz daha sağlamlaşmış ve ufak tefek buğday kaçamaklarını artık hastalanmadan atlatmaya başlamıştı.
Dile kolay geçen sene Aralık sonundan beri adına hastalık denecek hiç bir şey geçirmedi..
Yazın oturup bulgur pilavı vermedik çocuğa ama beyaz ekmek, simit, börek ve en kötüsü zararlı neşriyat girdi boğazından. Topitoplar, bonibonlar, jelibonlar..
Herşeye rağmen sevdiğimiz okulumuzun bize öğrettiği en fena şeydi bunlar..
Ne kadar almasak da eve sokmamak için uğraşsak da gördüğünde istedi,hatta tepindi, tutturdu, bazen biz yıldık onun inadından , bazen birileri getirdi, bahçeli evin rehaveti içinde oradan buradan ikram edildi, havuzbaşında bilimum çocukla bir gün ev yapımı kek yada salatalık paylaştı ise ertesi gün bir baktık cipsler uçuşuyor etrafta..
Sonuç olarak ipin ucu çoook fena kaçtı..
Cumartesi gecesi ateşsiz ve başka hiç bir belirti göstermeden başlayan kusma, iki gün ara verip Pazartesi gecesi sabaha karşı hortlayınca toplandık gittik doktora..
Doktor bambaşka bir mevzuu, kendi doktorumuz artık yok ne yazık ki,,
Yepyeni bir doktor amca ziyaret ettik.
Ateş yok, halsizlik hiç yok, gündüz ise midesi ile ilgili hiç bir rahatsızlık yok. Yiyor,içiyor, koşuyor ama sabaha karşı mide gazı ile karışık bir durum yaşanıyor. Tablo reflüyü anımsatıyor.
Bir ton şey konuşulduktan sonra varılan sonuç şu oldu:
Şu aşamada reflü diyebilecek kadar bariz bir durum yok.
Çocukta mide gazını ve buna bağlı mideden dışarı kaçağı ya süt ve süt ürünleri yapar yada koruyucu madde içeren gıdalar. Paketli dondurma dahil aklınıza gelebilecek abur cubur başlığı altına giren herşeyi kesmek gerekiyor.
O anda dank etti kafama ama dedim ki kustuğu günler bunları yemedi ki?
Olsun dedi doktor amca zehirlenme değil ki bu, koruyucu maddelerin mideye verdiği rahatsızlık. İlla o gün yemesi gerekmez.
Orada o dakika aldık karşımıza bak dedik, bu bu bu yediklerin, yemek için ter ter tepindiklerin günlerdir sana çektiriyor.
Anladı mı?
Hem de nasıl..
Ama işine geldi mi?
Hiç sanmıyorum.
Tüm bunlar tabii ki şu andaki tablo, rahatsızlıklar uzarsa ki uzamayacağını umuyorum, o zaman başka şeyler aranabilir ama bugünkü tabloda sıpa, pis boğazının ilk ceremesini çekti gibi gözüküyor.
İyi haber ise buğdaya bağlı hiç dinmeyen geniz akıntısı, zaman zaman kulak doluluğunun kötü beslenilen bir yazın sonunda bile neredeyse hiç kalmamış olması.
Hatta konu vesilesi ile doktor amca kendisinin buğday intoleransına son zamanlarda ne kadar çok rastladığını anlattı bize, diyet örneğimizi istedi. Piyasada glutensiz herşey var ama sorun sadece buğday olunca örnek vermekte zorlanıyoruz dedi. Aynı şeyi eski doktorumuz da sormuştu, ona da yazıp örnekler vermiştik abuk subuk icatlarımızdan bulgur pilavı yerine domatesli pilav hatta kırmızında zorlanırsanız salçalı, sebzeli pilav diye.
İşte bunları da hatırlayınca ben bir silkelenip kendime geldim , mevsim geçişini, kışın yaklaşmasını ve evimize dönmüş olmamızı da göz önüne alıp sağlıklı menülere dönüyorum.
Okula yazılı sözlü her türlü hatırlatmayı yaptım bu sabah, kendime hatırlatmak için ise yaşadığım iç sıkıntısı yeter de artar bile..

Paylaş

19 Eylül 2011 Pazartesi

Bu sefer oldu!

Galiba bu sefer başardım !
18 aydır ekmek yapıyorum ben bu evde..Başka deyişle 1,5 senedir..
İnsan bir kere bile  mi ununu suyunu tuzunu kendi ayarlayıp pişirdiğinde tutturamaz?
Zaten işin içine buğday unu girmediğinde baştan bir sıfır yeniksiniz bu ekmek işinde, mecbursunuz bir tutam da olsa buğday unu katmaya,,
Piyasada da yok % 100 çavdar unundan ,yulaf unundan ekmek,,
Oranlar var,,
Buğday oranı yüzde otuz, elii vs civarı olan gibi gibi,,
Zamanın darlığı ve kendi beceriksizliğim nedeni ile hazır satılan ekmek unları kurtarıcım oldu hep,,
Kesinlikle hiç buğday yemeyecek gibi bir kritik bir durumumuz da olmadığından, yulaf ve mısır unu ağırlıklı hazır unlardan makinede ekmek yaparak şimdiye kadar geldik,,
Bu sabah yine dellendim, okula bir bütün ekmek değil, az ve taze ekmek göndermek derdim,,
Sırf yulaf unu değil, buğday da var içinde ama bu sefer mayası, tuzu, suyu şimdiye kadar okuduğum onlarca ekmek tarifinden ortaya karışık,,
Tuttu işte valla tuttu :)

Arada derede..

Dün sabahki çubuklardan beri yedikleri duruyor midesinde şükür ama gözleri hala hafif baygın sanki..
Yine de gitti okula..
Çantamı da sırtıma takayıııım diyerek..
Arkasında çekçekli damperli kaykayını bırakarak..
Böyle hem iyi hem kötü olduğu günlerde,
gitmese evde sıkılacağı,
gitse okulda yorulacağı,
arasında kaldığım günlerde,
günüm iyi geçmiyor benim..
Umarım O'nunki iyi geçiyordur..


18 Eylül 2011 Pazar

Sabah Manzarası



Tüm geceyi koltuk üzerinde, saat başı kusarak geçirdikten sonra, gözünü acıktım diye açan ve çubuk krakerleri avuçlayıp avuçlayıp ısıran bir adet sıpa..
Bizdeki pazar sabahı manzarası budur..

16 Eylül 2011 Cuma

Tilkiler





O tahta banka tekrar uzanıp, kafamdaki tilkilerin kuyruklarını tek tek birbirine bağlayasım, 
hepsini tek sıra yapıp, yoldan çıkmadan yürütesim var..
Hadi bakalım..

12 Eylül 2011 Pazartesi

Kubilay Abi

Bir bilinmezdi Kubilay Abi, bir kaç gün önceye kadar..
Arada kaçtığı karşı komşu evinde bir de abi vardı hep bahsedilen ama karşılaşmak mümkün değildi..
Çünkü Kubilay Abi annesine göre 17, babasına göre 16 yaşında, yaz tatilinin son günlerini yaşayan yerinde duramaz bir genç adam..
Bir akşam koşar adım içeri süzüldüğü karşı dairenin salonunda karşılaşıncaa, işte öyle başladı her şey..
'Anne salonda bi abi vardı böööyle uuupuzun' diyerek.. Sonra o abi nasıl öyle uzamış, ben de abi olunca uzayacakmıyım öyle, diyerek soruları sıralamaya başladığında ben ellerim dolu mutfaktaydım.
Kendi dayısı da uzupun bir adam ve uzama nedeni genlerinden öte spor olduğu için, gayri ihtiyarı cevap verdim: ' Çok spor yapmış Kubilay abi, arkadaşları ile bol bol top oynamış, öyle uzamış işte'.
Bir yandan da düşünüyorum neden dayının boyu böyle cezbetmedi de, komşu abi hayranlık kazandı diye. Dayı abiden daha uzun oysa..
Nitekim ertesi akşam servisten iner inmez haydi dedi parka gidelim, top oynayalım, boyum uzasın.
Parkta deli danalar misali koşup, diğer abilere bir sen at bir de ben diyerek oyun öğretme çabalarından sonra, ' hala uzun boy gelmedi ama, daha oynayalım'  deyince çareyi yeniden Kubilay Abi de buldum.
Gel dedim soralım, öyle bir günde top oynamakla uzamazsın, ne oynamış, ne kadar zaman oynamış, öğrenelim. Hem bak aaa belime gelmişsin Arda, daha ne olsun diyerek eve döndük.
Ne var ki Kubilay abi yaş icabı evdekilere zor anlar yaşattığından ve o akşam bir aile toplantıları olduğunu bildiğimizden kapılarını çalmadan bir şekil eve girdik. Duş, boy ölçme, babaya olan biteni anlatma aşamalarından geçmiştik ki kapı çaldı.
Ah Kubilay abi biz seni tam unutuyorduk ki, sen nereden çıktın?
Gecenin devamı Kubilay Abi' nin odasında, üstelik bir başka misafir abi ile birlikte geçti. İkisi de upuzun, hem de müzik yapıyorlar! Bıkmadan usanmadan Arda' ya kapıyı açıyorlar, dans ettiriyorlar, sorularına cevap veriyorlar, Arda var diye sigara içmiyorlar, bir de arada kucaktan kucağa geçirip hoplatıp zıplatıyorlar..
Sıpa keyiften dört köşe,,
'Lap' (Rap) yapmayı öğrenmiş ve daha çok top oynama azmi ile döndü eve..
Dayının daha didaktik oyunları ve ilgisinin yanında, komşu abi kendi deyimi ile ' yaramaz gözükmüş' Arda' ya. Boyu uzun ama yaşı o kadar uzun olmasa gerek diye düşünmüş olmalı ki, gözü kulağı şimdi karşı kapıda.
Veee nitekim bu akşam uyku öncesinde yine seyirtti komşu kapıya, onlar da zaten dünden razı bunu konuşturmaya,, Ben de fırsat bu fırsat deyip yazıverdim. Çocuğu komşuya satıp bloga yazı yazan anne olmak da fena değilmiş hani :))

Paylaş

7 Eylül 2011 Çarşamba

İmkansızı istemek: Üstünde birşeyi olmayan çanta

Arda' nın okula giderken kullandığı dev bir çantası var. Tabii ki kendi taşımıyor. Yedek giysi ve çamaşır haricinde bazen oyuncak bazen kitap da taşıdığı oluyor.
Ama artık eskisi kadar çok giysiye ihtiyaç duymuyor okulda. Altına kaçırmıyor, üstünü daha az kirletiyor. Eskiden boya yaparken boyalar boya önlüğünün altına bile girerdi, giysilerin kirlenmesi hiç bir zaman umrumda olmadı ama bakıyorum da şimdi önlüksüz olmalarına rağmen kazasız dönüyor.
Ve işin en önemli kısmı artık çantasını kendi taşımak istiyor, sadece kapıdan servise kadar bile olsa..
Kızlarla öğle buluşmasına gittiğim günlerde genelde kendime bir hedef ve rota belirliyorum, bayağı da iş hallediyorum. Bugünkü tek hedefim ise Arda' ya miniminnacık bir sırt çantası alabilmekti.
Ne var ki okulların açılmasının bu kadar yakın olduğunu ve çarşı pazarı animasyon karakterlerinin bastığını göz ardı etmişim.
Hayalimde küçük, mümkünse kırmızı ve olabildiğince düz bir çanta vardı. Askılarının rahat olması, sırtına oturması filan, bunları saymaya gerek yok zaten. Gelin görün ki, çantacıları, oyuncakçıları, her yeri ama her yeri Şimşek McQueen'ler, Ben10'ler ve ve daha niceleri istila etmiş.
Bir kaç yer dolandıktan sonra sorma gafletinde bulundum: Bu minik çantaların düz olanları bulunmaz mı sizde?
Adam öyle bir kahkaha attı ki dükkandaki herkes bana bakıyor sandım bir an.
Olur mu öyle şey dedi, çocuklar bunları çok seviyor, düz çantayı ne yapsın?
Hımm peki dedim ve kaderime razı oldum.
Çanta getireceğini beyan etmiş bir anne olarak, o zaman seçmem lazım dedim ve elemelerin sonucunda elimde sadece Sünger Bob' lu çantalar kaldı. Size de en masum, en kendi halinde, etliye sütlüye karışmayan animasyon karakteri Sünger Bob' muş gibi geliyor mu? :))))
Kendimi bu şekilde ikna ettikten sonra şu çantayı kaptım geldim eve.

Arda için Şimşek McQueen sadece ağzı olan bir araba. Kendisinden bir haber henüz. Şirinler, Ben10 ve diğerleri için de aynı şey sözkonusu. Saklamıyoruz ama sunmuyoruz da. Açıkçası o da ne televizyonla ne bilgisayarla çok ilgileniyor. Biliyorum ki ilgilense, biz sunmasak da seyredecek, soracak, isteyecek. Henüz o kıvama gelmedi sadece..
Arada çok bunaldığımızda Pepee ve Caiou açmaya çalışıyoruz, bayıldığımızdan değil, onları biraz olsun seyretmeye yeltendiğinden..
Geçen hafta Fügen Teyze gelirken Arda' ya bir şey getirmek istemiş ve bir oyuncakçıya girmiş. 3 yaşında erkek çocuğuna ne alabilirim sorusunun karşılığında eline ne olduğunu halen kavrayamadığım bir Ben10 karakteri vermişler. Çocuk kesin biliyordur bunu demişler. Kadıncağız da bir sürü para vermiştir muhtemel, almış gelmiş.
O garip yaratığı çekmemişim ama yerine Fügen Anneanne ile Arda var elimizde :)

Arda ile paketi açtığımızda dinazora benzeyen, dönüşüp arabavari bir şey olabilen yaratıkla, boynuzları olan simsiyah bir adam çıktı karşımıza. Arda aa bu dalgıç amca olsun, bu da onun dinozoru, birlikte dalsınlar diyerek oyuna girişti :) İyiki de girişti yoksa misafirimiz üzülecekti. 
Yine geçen hafta oyuncakçının vitrinine yığılmış olan Şimşek McQueen arabalarını görüp, aa ağzı olan kırmızı arabalar vaar diyerek mağazaya koşan sıpayı evde milyon tane kırmızı araba var ve hatta ağzı olan da var diye ikna etmeye çalışırken, gözüm vitrindekilerin etiketine ilişti. İnanamadım..
Başka minik bir oyuncakla çıktık oradan ama hala o arabaların o parayı hak etmek için nasıl bir numarası olduğunu merak ediyorum.
Lafın özü, yavaş yavaş tercihlerini ve beğenilerini belli etmesine rağmen halen kayıtsız kaldığı alanlar oluyor Arda' nın. O alanlarda, kırmızı sırt çantası gibi ufacık isteklerimizi bile elde edemiyoruz ne garip değil mi? Zaten zamanı geldiğinde evimize girecek olan binbir çeşit mahlukatı, henüz O istemiyorken almak, hem de ederinden daha yükseğe.. 
Ne diyeyim bilmem ki..
Kendimi alışveriş canavarı gibi hissettim..

Paylaş

3 Eylül 2011 Cumartesi

Bulutlar

' Anne bak, diğerlerini çıkarıp dinazor bulutlarını asmışlar , bulutçu amcalar varmış, onları oraya asıyorlarmış, akşam olunca çıkarıyorlarmış. Çıkarmazlarsa aydede bulutların arkasına saklanıyormuş, biliyor musun? '
Bazı geceleri aydedenin nereye gittiğini şimdi anladık :)
Dinledikçe hem eğleniyor, hem heyecanlanıyorum.

Paylaş

1 Eylül 2011 Perşembe

Korkular kış kış kış


Yükseklik korkusu ve yüksek sesten irkilmenin doğuştan geldiğini okumuştum bir zamanlar. Diğer korkuları ise öğrenerek ediniyormuş insan. Korkuyu öğretmek ise pek çok şeyi öğretmekten çok daha kolay. 
Ben arıdan korkarım, bir de uçaktan.. Ödüm kopar. Hem binerim hem kalbim ağzımdan fırlayacak gibi olur. Arıya ise aşırı tepki vermesem de korkarım. Başka börtü böcekle aram iyidir de arı ile değil maalesef. Her ikisini de Arda' ya yansıtmamak adına elimden geleni yaptım şimdiye kadar. İnşallah işe yaramıştır. İki hafta sonra birlikte uçağa bindiğimizde ona olumsuz hislerimi belli etmeden, keyifle gidip gelmesini nasıl sağlarım diye bir süredir kafa yoruyorum.  
Ama herşey de bizim kontrolümüzde olamıyor ne yazık..Arda her çocuk gibi bir dönem karanlık odalara girmek istemedi, korkuyorum diye ifade edemedi ama birlikte gidelim diyerek kendi çözümünü yaratmaya çalıştı. Daha küçüktü..
Şimdi ise daha belirgin iki korkusu var.
Birincisi çok ilginç; bahçeli evin üst balkonunda duran ki burası onun da yattığı odaydı, eski, bozuk bir kondüsyon bisikleti. Kondüsyon bisikleti deyip aşağılamak da olmaz, bayağı detaylı bir şeymiş eskiden sanırım. Üstünde bir sürü kol kayış vs var. Sadece bisiklet değil yani. Gündüz bu aletle arası iyiyken, gece olup da uyumaya çalıştığında gözünü balkon camına dikiyor, huzursuzlanıyor uyuyamıyor. Bunu anlamam bir iki gecemi aldı. O aletin gölgesinden yada gece karanlığındaki silüetinden korktuğunu anladığım anda, başka odada uyumak ister misin diyerek yatak odamızı değiştirdik. 
Üç tam aydır bu eve gelip gidiyoruz ilk defa bugün laf arasında anneannesine ben o spor aletinden korkuyorum, kolları var onun dedi. İlk defa duymuş gibi, öyle mi? dedik biz de. O odada Fügen anneanne yatsın deyip misafirimizi postaladı o odaya. Devamlı kalmadığımız bir yer olduğu için de çok üstünde durma gereği görmedim. 
Diğer korkusu ise ezan sesi..
Seslere karşı hep çok hassastı, hala öyle.. Sesli şakalar, kelime oyunları, ses çıkararak yapılan her türlü aktiviteyi her zaman sevdi. Bir Beylerbeyi akşamında, caminin dibindeyen ezan okunmaya başlayıp da Arda' nın ağlamakla ağlamamak arasında kaldığını gördüğümüzde, birazdan bitecek,istersen kucağımıza gel dedik, o sırada sesin nereden geldiği, kimden çıktığı gibi sorduğu bütün sorulara da cevap verdik. Yine de pek tatmin edici olmadı onun için.
Bir zaman sonra Bebek parkında çimlerde debelenirken de öğle ezanına denk geldik. 
Bu sefer ağlamaya niyeti yoktu ama durumdan da hiç hoşnut değildi. Hoca buraya çıkmış, mikrofondan okuyor , şimdi bitecek diye kendine telkinlerde bulundu. O gün ezan sona erince, sen bu sesten hoşlanmıyorsun sanırım dedim. Sesi duymamak için ne yapabiliriz? Elleri ile kulaklarını kapatıp böyle yapabiliriz deyince, hah tamam dedim. Bundan sonra hoşlanmadığın bu sesi duyduğunda ellerini kulaklarına kapat. Ve şimdi uzaktan yakından her ezan duyduğunda bu pozisyonu alıyor. Rahatsızlığı yüzünden belli ama çözümünü yaratmış olmaktan memnun, kapattım duymadım, o da bitti zaten deyip oyununa geri dönüyor. Tesadüf eseri televizyonda kuran okuyan bir hocaya denk gelince ve onun da bir insan olduğunu farkedince, kulaklarını kapaması da azaldı. 

Henüz tecrübe etmedik ama her korkuyu böyle kolay yoldan tatlıya bağlamak mümkün olmasa gerek. Uçsuz bucaksız, sınırı olmayan hayal güçleri ile neleri nelere benzetecek, ne rollere girecek daha kimbilir. Şimdi bir sopa ile abrakadabra yapıyor, sonra at, sonra uzun atlama çubuğu,, Tabancanın sadece su sıkmaya yaradığını sanıyor, fıskıye yapıyor, sonra musluk,, Arada vatoz balığı oluyor, arada minik bir kedi, şu sıralar çokça kuş ve binbir çeşit balık sonra pazarcı, sonra bir pelerin takıp prens, bazen de kovboy.. 
Hayaller çeşitlendikçe benzetmeler artıyor, buna bağlı daha hiç umulmadık şeylerden korkacaktır belki de..Görüp, anlayıp, köklendirmeden savuşturabilirsek ne mutlu olacak bize.

Paylaş

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails