26 Mayıs 2012 Cumartesi

Gel-Git

Anneannem bu sefer İzmit' te ve tekrar hastanede..
Bu hastane günleri bambaşka şeyler düşünmeme yol açıyor ve biliyorum ki bu düşüncelerin hepsi çok sağlıklı değil..
Bir yandan haftasonlarını sayıyorum.
Sayıyorum çünkü haftasonu yoğun çalışıyoruz ailecek.. Hangi haftasonu bir koşu gidip anneme el verebilirim acaba diye düşünüyorum.
Öbür yanım anneanneme üzülüyor..
Diğer bir ucum diyor ki böyle uzaktan olmaz, biz ne yapıp ne edip yakın olmalıyız birbirimize, mesafe olarak yani..Binbir çare üretip sonra üstünü çiziyorum..
Öte yandan annemin sözleri çınlıyor kulağımda, keşke daha çok kardeş olsaymışız diye..
Demek ne çok yük hissediyor ki omuzunda, dayım dibinde olmasına rağmen, iki kardeş el ele ellerinden geleni yapmalarına rağmen, demek daha fazlasına ihtiyaç duyuyor..
Şimdi düşünüyorum, kendi çekirdek ailemden ötede en güvendiğim omuz kardeşim değil midir?
Bırak yaşlanınca anne babaya bakmayı  - ki zaten bize baksınlar diye doğmuyor ki çocuklar ve hiç binmesin omuzlarına öyle bir yük diye diliyorum bir yandan  - şu son bir senedir bile, her an akıl danıştığım, varlığından güç aldığım kardeşim değil mi?
Sonra kendime dönüyorum..
Bencillik mi olur çocuğumu kardeşsiz bırakmak, ya da geleceğinden çalmak mı olur kardeş sahibi yapmak ? Bunların arasında gidip geliyorum..
Aslında her zaman derinlerde dönüp duran bu düşünceler şimdi su üstüne salınıyorlar, hepsi bu..
Çağlar da ben de farkında olmadan çokça evirip çevirmişiz kafamızda ki bu konuyu, durduk yere bu akşam baktık ki yaşlanınca ne yapar eder de kendimizi kendimizden başka kimseye yük etmeyizi konuşuyoruz. :) Kocamın her zamanki gibi zihni sinir çözümleri de var bu konuda :)
Günlük koşturmaca son hız devam ediyor bir yandan.. Çok şükür ki yaptığım iş şimdi çocuk sesleri ile dolu. Nasıl iyi geliyorlar insana..
Kısacık yaz kapıdan bir bakıyor bir kaçıyor bu arada.
Ne tatil var aklımızda ne de bir mola..Bu yaz mevsiminden tek beklentim, sağlık, ağız tadıyla bir kaç dost buluşması ve Arda' ya okul dışında sağlayabileceğim değişik bir faaliyet. Hepsi budur işte..
Ev aramak, taşınmak bile büyümüyor gözümde şu anda..
Daha başka şeyler büyüyor, ufacık kararlar, küçücük adımlar..


21 Mayıs 2012 Pazartesi

Son günler

Kocaman anneannenin kısa hastane dönemi sonunda herşey yavaş yavaş normalleşmeye başladı. İlk defa bir anneler gününü hastanede geçirdik. Yine dört kuşak bir arada idik ama hastanede olmak, hastanenin yakınında olmak bile tatsız..Neyse şimdiki halimiz daha iyi, buna şükür..
Bir yandan ev arıyoruz ki, cidden sıkıntılı bir iş bu. Sanki ilk defa yapıyormuşuz gibi her seferinde içimiz şişiyor. Bu sefer bir de bir sürü şeyi -  Arda' nın okulu, iş yerine mesafe ve hatta belki ilkokula yakınlık- bir arada düşünmeye çalışıyoruz. Tabii ki olmuyor :) Birinden feregat edeceğiz illa ki..
Bu arada Arda' nın dört haftalık Piyanomini serüveni yaz tatiline girdi.
Altı dönemdir devam eden Hello' dan sonra Yapıncak - daha küçük ama bir deneyelim-  diyerek çağırmıştı. Piyanomini 3,5-5 yaş arasındaki çocukların bir grup oluşturarak bireysel piyano dersine hazırlandıkları, hem de kendi ilgilerinin yoğunluğunu denedikleri bir program.
Hepimizin tahmin ettiği üzere sıpa büyülendi..Yapıncak' a olan aşkı da pek tabii ki pekişti :) Piyano çalması filan umrumda değil ama onun kafasında her an dönen melodileri farkedip kayıtsız kalmak ona yazık, bize de ayıp.. Son iki derste yaylı çalgılar ailesiyle tanıştığından beri ise evdeki gitar bir keman oluyor bir çello.. İnce sesler, kalın sesler, hayvanlar karnavalında dinlediği her bir hayvan ve daha nicelerini dinliyoruz. Bir de üstüne şans eseri iki haftasonu üstüste karşılaştığı canlı müzik dinletileri Arda' yı kendinden geçirdi. Bu yaz molası onu izlemek, ilgisinin kaybolup kaybolmadığına bakmak için güzel bir ara olacak.
Bir de rüyalar var bu ara. Kabuslar aslında. Ağlayarak uyanmak filan yok ama. Gece anneye seslenmek var sakince. Hemen ne gördüyse anlatmak var.. Bir de farkında bunun bir rüya olduğunun. "Yüksek ipleri bize dolamazlar değil mi anne? Rüyaydı ama zaten, kötü rüya. Gözümü kapayınca yine görüyorum ama, nasıl geçirebiliriz anne? Güzel şeyler düşünelim. Mesela top oynadığımı, parka gittiğimi, denizde yüzdüğümüü" derken derken uykuya geri dönüyor.
Bir iki sefer oldu bu, birinde mavi bir ejderhanın kafası düşmüştü , birinde iplere dolanmıştı, yüksek ipler her neyse artık..
Öte yandan 3,5 senedir bir tek sert hareketini görmediğimiz çocuğun kuvvet denemelerine şahit oluyoruz ara ara. Vurmak ve ittirmek eylemlerini oyun arasında bizim üstümüzde deniyor mesela. Biz bunların deneme olduğunun farkındayız, önce bizde sonra zorda kalınca başkasında. Çok da bastırmadan kuvvetini, doğru yönlendirme yapmaya çalışıyoruz sürekli..
Beynim rüyalarla bu kaba kuvveti birbirine bağlamaya çok meyilli ama kışkışlıyorum :)
İzlediklerinden okuduklarından görüyor desem, okuduklarımızı tek tek seçiyoruz, bir şey de izlemiyor çok zamandır. Ne televizyon ne film..Okul arkadaşları, orada duydukları çok etkili ama çocuklar kendi aralarında kesmekten, biçmekten filan bahsederler mi acaba diyor, sonra da yok artık diyorum. Yakın zamanda açığa kavuşacaktır diye umuyorum şimdilik, azcık da benim kurcalamamla olacak heralde.


10 Mayıs 2012 Perşembe

İster 'Fly me to the moon' isterse 'Elbette akıllım ben her gün dişlerimi fırçalarım' desin, ne farkeder?

Geçen sene, sene sonu gösterisi konusu benim gerilmeme neden olan bir soru işaretiydi.
Arda çok küçüktü (2,5), hazırlık yapılması ve sahneye çıkması bence çok ama çok gereksizdi. Zaten okula gitmek için küçüktü ama elden bir şey gelmiyordu, gidiyordu işte. Bir de gösteriye katılacak olması bana fazla geliyordu. Katılmasın desem bütün çocuklar gösteri için hazırlık yaparken O bir kenarda bekleyecek miydi? Bu sorularla gittim geldim ve ses etmedim.
Yalnızca hazırlıkların 'hazırlık' adı altında yapılmadığından, çocukların bu şarkıları dansları gerçekten eğlenerek öğreniyor olduklarından emin olmak için okulun başının etini yemiştim o dönemde. Bir de Arda'nın konuşuyor olması, derdini anlatabiliyor olması işimi biraz daha kolaylaştırmış, anne hissiyatı ile eziyete girmediğini düşünmeme yetmişti.
Nitekim gösteri günü Arda bizden ayrılıp sahne arkasına geçmek istemeyince, kendisini kaptığım gibi seyircilerin arasındaki yerimizi almıştık. Ancak sahnedeki hareketin başlamasının beşinci dakikasında kendisi oraya çıkmak istemiş, grubun en en küçüğü olarak olaya dahil olmuştu. Yine de onunla perde arkasında durmayı tercih etmiş, tekrar üzülmesine neden olacak herhangi bir ayrılma girişiminde bulunmamıştım.
Bu sene bence hala küçük, eğer yine istemezse yine kucağımda oturacak ve seyirci olacak. Ama işin rengi bu sene geçen senekinden çok ama çok değişik.
Bir kere daha geçen sene derdini anlatabilen çocuk, bu sene dünyaları satıyor normal olarak.. Her gün okulda neler olup bittiğini bir bir dinliyoruz. Önce o bana soruyor anne günün nasıl geçti diye, ben anlatıyorum ıncık cıncık, sonra 'peki senin?' diyorum, bu sefer o başlıyor anlatmaya. Bazen sadece iyi dediği de oluyor. Bazen normaaaall diyerek beni terslediği de ama çoğunlukla anlatıyor, bir ordan bir buradan. Parçalar birleşiyor, okul defterindeki notlarla örtüşüyor ve öğretmeninin söyledikleri ile..
Diğer yandan geçen postlardan birinde anlattığım gibi uzun zamandır her an bir sahnede olma oyununda. Dışarıda gördüğü yada sahneye benzettiği her yere çıkıp dans ediyor, kendince konuşma yapıyor, birşeyler.. Ve geçen haftasonu hayatımızda ilk defa çocuğumuzu bir arkadaş evinde ağzımız açık seyrettik. Bulduğu oyuncak mikrofon ile attı kendini sahneye, yarı saçmaladı, yarı anlattı ama derdi ortada olmaktı, alkış almaktı ve oyunun adı yine tiyatro idi..
İşte bizim tarafta durum böyle iken kısa bir süre önce Fahri Bey ile Selin Hanım Arda' nın herşeyi anlattığını bildiklerinden sordular Arda repliğini söylüyor mu evde diye. Yok dedim ne replikten haberim var ne gösteriden. Drama dersinde birşeyler yapıldığını biliyorum ama hepsi o.
O akşam ben sordum , annecim yılsonu gösterisinde sen ne diyorsun sahneye çıkınca diye. Az düşündü, haa drama dersinde dedi. Hah dedim söyleyecek. Fly me to the moon diyorum diye şakıdı ve sonrada bastı kahkayı!
Ben anlayamamış  bir şekilde kime söylüyorsun bu şarkıyı dedim, kendinden çok emin bir şekilde Nehir' e dedi.
E peki dedim ama dalga mı geçiyor ciddi mi anlamadım.
Bugün ise benimle dalga geçtiğini çok net anlamış bulunmaktayım, şöyle ki:
Yolda başladı anlatmaya 'drama vardı bugün Minişleri yaptık. Ben köpekbalığı oldum. Sana hikayeyi anlatayım mı?'  dedi ve anladım ki defalarca dinledikleri hikayeyi kitap gibi ezberlemiş. Kitap cümleleri ile okudu hikayeyi. Hani 'Kayığı sallayan köpekbalığından başkası olamazdı ' gibi besbelli ona okunmuş cümlelerle. Araba kullandığım için anında tepki veremediğim anlarda ( ki aynı anda kafamda 2014 Eylül' de Arda' nın kaç aylık olacağı hesabı döneniyordu. Malum 66 ay açıklaması.. ) açıklamalar yaptı ki iyice anlayayım.
Araya replikleri de soktu ben şöyle diyorum, yavru miniş de bana böyle diyor diyerek. Bir kere dinledim hepsini aklımda tutmam imkansızdı. Ama yavru minişin köpekbalığına lütfen bana zarar verme demesine karşılık, köpekbalığının ona valla tatlı yaparım senden, kreması da üstünde demesine, bir de senin dişlerin ne kadar sivriymiş öyle diyen yavru minişe, elbette akıllım ben dişlerimi her gün firçalarım demesine gözlerimden yaşlar geldi.
Nitekim tüm bunlardan sonra hala benimle dalga geçiyor olabilir. Köpekbalığı olamayacak kadar minyon kendisi ne de olsa. Başkasının rolüne sulanıyor olabilir. Kendini öyle hayal ediyor olabilir. Seyrederken ezberlemiş olabilir, herşey olabilir..Tüm bunları beklerim kendisinden..Aynı şekilde sahneye çıkmayıp, kucakta seyretmeyi tercih etmesi de hala olası..
İster fly me to the moon desin, ister kocaman lafları ezberlemiş olsun, önemli olan ne gösteri ne de o gün yaşanacaklar. Önemli olan tek şey bu süreçten keyif alıyor olması ve benim de bundan giderek emin olmaya başlamam.
Yalnız hala emin olmaya yaklaşıyorum o noktada değilim hani, kaştan, gözden, halden, laftan şifre çözmeye çalışıyoruz sanki hale bak .. :)

8 Mayıs 2012 Salı

19 adet taslak beklesin, sabahın beşinde uyanmak yeni bir yazıyı hak ediyor..

Tam rayımıza oturduk derken, hoop değiş ton ton, rutin değişiyor durmadan..Hoş eskisi kadar rutini önemsemediğimi de farkediyorum artık. Hayat böyle bir şey, durağan değil, değişken ve hızlı..
Değişikliği biz de çağırıyor olabiliriz , bazen bana öyle geliyor..
Aslında herşeyden çabuk sıkılan insanlar değiliz ama çocuk büyüdükçe serbestliğe özlem ve bir kaç senede bir de bir devinim ihtiyacı duyuyor insan..
Oturduğumuz evi satacaklarmış mesela, en azından, bu bile çok büyük bir değişiklik demek.. İki sene sonrası için kafamızda planladıklarımızı, yol haritamızı geriye çekmek demek.. Bambaşka bir düzene geçmek demek..
80 küsür yaşındaki Kocaman Anneanne' nin sürpriz olmayan hastalığı ve kendini toparlama süreci bile şu anda hayatımızda pek çok şeyi değiştirdi bile.. Halbuki ne alaka değil mi? Değil işte. Anneler, dayılar, torunlar herkesin kısa dönem planları bir anda puff duman oldu uçtu.
Daha günlük düzene inelim, uyku sever bünye Arda, gündüz uykudan ölmesine rağmen oyunu ve yaşanan günü uykuya tercih etmeye başladı ki haftasonu koşturmacamızda en önemli zamanlardan biri onun uyuması gereken saatler..
Nitekim geçen Pazar günü, babasını park çıkışı uykunun da etkisi ile çıldırmanın eşiğine getirmiş, kendisini dükkanın önüne araba ile getirip orada arabadan sepetlemesine neden olmuştu.. Benzer manzaraları ne kadar yaşamayacağız sakin kalacağız desek de, bol hayırlı, fiziksel gücünün farkına vardığı şu dönemde, en az birkaç sefer daha yaşamamız olası gözüküyor ..
Sabahın beşbuçuğunda gözümü açıp bunları yazmamın nedeni kafamın karışık olması değil de, bir sürü şeyi aynı anda düşünmeye çalışmam sanırım. Çünkü kafa karıştıracak bir şey yok, adım adım belli ne yapacağımız..
Kaçarı yok..
Taşınmaksa taşınmak, belki Arda' nın okulunu değiştirmek, bir ihtimal Kocaman Anneanne' ye yakın bir yerlere gitmek, sıpanın 3,5 yaşında olduğunu unutmamak ve şu sıralar öğrendiği doğruların kalıcı olduğunu aklımızdan çıkarmamak.. Çok net.
Pratikte akışına bırakmayı çoktaan öğrendim oysa ki, ama demek düşüncelerimi akışına bırakmayı henüz beceremiyormuşum..
Ha bir de bu bloğa yazma mevzuu. Yazmadıkça şişiyorum, şiştikçe daha da çok yazamıyorum. Ucunu bırakmamak lazım. Bir baktım 19 tane taslak var, unutmayayım diye not alıp, sonunu getirmediğim.
Bir de şimdi İyi Cüceler' in bloğu var. İkisini aynı düzende ve hızda yazmayı başarabilirsem ne ala..

5 Mayıs 2012 Cumartesi

"Anne Defne çok güzel dimiiii? "

Sabah Defne' yi alıp hello' ya gittik.
İki çocukla ilk defa tek başıma kalmanın verdiği her an herşeyi kolaçan etme hali ile önce Defne' yi arabadan indirip kaldırma sabitledim: Kıpırdamak yok, beni bekle! :)
Tam Arda' yı alacağım arabadan, bizimki fısıldadı: " Anne Defne çok güzel dimiiii?" Kahkahamı bastırıp evet annecim dedim, zaten sonrası Defne sarhoşluğu ile geçen bir gün:

 Cücettolardan kuş yuvası yapıp, guguk kuşu olmuşlar.
 Sonra cozutup yuvayı talan ettiler tabii
 Defne okur Arda taklit eder..
 Ve artık eve gitmelerine karar verdiğimiz son anlarda koşmacaaaa....




LinkWithin

Related Posts with Thumbnails