29 Nisan 2012 Pazar

Gösteri Zamanı

Biraz geniş alan bulduğunda gösteri başlıyor.
Önce birşeylerin arkasına saklanıyor. Gösterinin başlaması için kocaman bir alkış istiyor, sonrası uydurmaca. Bazen şarkı, bazen kendince dans, bazen kocaman ayı yada minicik farecik..
Alanın genişliği ne kadar büyükse kendini oyunda kaybetme olasılığı o kadar fazla.. Bir de seyirci sayısı önemli tabii..
İki hafta önce Bümed' teki şenlikte sahneyi boş bulunca şapşal şapalak dans etmişti uzunca orada..Sahneden aşağı bakmak mı hoşuna giden, işin adının gösteri olması mı, kendini gösterme çabası mı bilinmez.. Ama bu aralar her yer sahne, her oyun gösteri..
Dün de benzer şekilde Özgürlük Parkı' ndaki konserde, isterse ortadaki alanda dansedebileceğini söylememle koltuklardan aşağı attı kendini.. Oysa ki geçen yaz bu çocuk, dansın çocukları coşturduğu nice mecrada seyirci olmayı yeğlemişti.
Ne fotoğraf ne video hiç bir şey yok elimizde, çekemedik, oysa kendini seyrettiğinde de bir o kadar mutlu oluyor nedense..Gürol' un çektiklerini alabilirsek eğer, ben asıl onları seyrederken O' nun yüz ifadesini kayda almak istiyorum..
Bazen kapalı televizyon ekranında , bulursa aynada, hiç bir şey bulamazsa bizim gözlük camlarımızda binbir mimik ve hareket deniyor.. Ne var ki pek bir kazma laf aramızda. Mimikler iyi ama büyük hareketlerde pek fena :) 



24 Nisan 2012 Salı

Koş Balkabağım Koş

Böyle bir kitap var biliyorsunuz değil mi?
Miniminnacık yaşlı ninecik kendini yol üstünde bekleyen, kurt, ayı ve aslandan kurtulmak için giriveriyor kocaman bir balkabağının içine. Koş balkabağım koş diyerek yuvarlanıyor yol boyu.Bugünkü maratonumu Çağlar' a anlatırken işte o balkabağının içindeki nineye benzettim kendimi :)
Sabah servisi beklerken, servisin gecikeceği haberi geldi. Uçurtma Müzesi gezisini kaçırmaman için seni ben götüreceğim okula dememle birlikte beyimiz üstünü değiştirmeye karar verdi. Nedense üzerindekilerle müzeye gidemezmiş. Ve koşu böyle başladı.
Evin kapısından arabaya gidene kadar yere düşenler, Arda' yı okula bıraktıktan sonra girdiğim nedeni olmayan trafik, dükkanın önüne geldiğimde bulamadığım anahtarlar ve arabaya geri dönüşüm derken zaten günün nasıl geçeceği başlangıcından anlaşılmıştı.
Öğleden sonra Arda' yı okuldan almak için yine koşarak çıktım ama bu sefer şansım yaver gitti ve tahminimden daha önce okula varacağımı anlayınca arada kazandığım yaklaşık 20 dakikada, çok hızlı bir alışveriş yaparak oğlanın kısalıp bermuda haline gelmiş eşofmanlarının yerine yenilerini aldım.
İyi de oldu çünkü çocuğu düdük gibi eşofmanlarla okula göndermeye artık utanıyordum ve haftasonu alırım yada şu gün alışveriş yaparım diye bir plan yapmam şu aralar imkansız.
Arda'yı okuldan alıp eve geldim ve mutfağa girdim Yemek yap, yaparken arada odaya çağrıl, geri dön, bir daha çağrıl, aradıklarını bulamayan sıpaya yardım et, resme koyduğu her bir çizgiyi seni ayrı ayrı çağırıp göstersin ama sen onu çağırınca duymazdan gelsin derken yorgunluğum artmaya ve içeri gitgellerden sıkılmaya başlamıştım ki, kapı çaldı ve Arda, ben ona beni devamlı yanına çağırdığın yeter artık demeden komşuya kaçtı :) Aslında iyi oldu, böylece iki saattir kesintiye uğramaktan bitmeyen mutfak işim 10 dakikada bitiverdi.
Gün bitti, benim de pilim bitti, ama sabah erken yada akşam geç vakit yazmasam hiç bir aralıkta buraya birşey yazamayacağım daha bir süre sanırım.
Bu düzene geçebilmek, Arda - okul - ev - iş döngüsünün arasına dışarıdan kimseyi sokmadan, Arda' yı kendim gönderip kendim karşılayabilmek için, bir işten ve kariyerden vazgeçtim, karşılığını alıp alamayacağımı bilmediğim bir işe soyundum, yaptığım işten çok keyif alıyor ve çok eğleniyorum. Bu yüzden balkabağının içinde yuvarlanmaktan şikayetçi değilim ama az daha yavaş yuvarlanması için sanırım güne biraz daha erken başlamam gerekiyor :)


18 Nisan 2012 Çarşamba

Bahar

Dün akşamüstü Arda ile kuru dal toplamaya çıktık dışarı.Yarın sabah İyi Cüceler' de bahar maskeleri ve bahar dalları yapacağız, bol çiçeklisinden. Dallarımızı da kendimiz topladık, herşey ev yapımı :)
İki adımlık yolda o kadar çok çiçek ve o kadar çok yeşil gördük ki.. Onca karın ve soğuğun ardından bahar çok güzel geldi bu sene.
Hemen evin önündeki kiraz ağacı..

Dudaklarını ne kadar çok uzatırsa o kadar hızlı üfleyebileceğini sanan Arda..

Bu kırmızı yapraklı ağaç ile kiraz ağacının fotoğraflarını o çekti. O kadar çok yaklaşıyor ki çekerken, sanki ağacın içine girecek..

 
Yol boyu o dallar, baston, kılıç, sticks, kalem, sihirli değnek ve daha bir iki şey daha oldu..

Ve iyi ki çekmişiz bu fotoğrafları..
Ardından gelen gün öyle hızlı başladı ki, iki ayağımın bir pabuca girdiği, çok koşturmacalı, üstelik öğleden sonra herşeyi uçuran rüzgarın ortalığı birbirine kattığı bir günün ardından bakınca daha da sevdim. :)





5 Nisan 2012 Perşembe

Zülafanın boynunu yapamasaymış..

Dün akşam koltukta uyumuşum. Uyuma kısmı hiç yapmadığım şey değil ama Arda' yı evde başıboş bırakıp uyumak bir ilk!
Hoş o benim totomdan düşmüyor evin içinde, onu başı boş bırakmak gibi bir şey bu yüzden pek mümkün değil. Lakin dün akşam Çağlar yok, ana- oğul sokak - oyun -  yemek serenadlarını tamamladıktan sonra ben nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde uyuyakalmışım. Halbuki konuşuyorduk, legodan civciv olur ama kuyruğu yukarı bakıyor nasıl olacak filan diye.. Legodan at yapıp , kendisine kapladan hara yapma civarlarında ben uyku diyarına geçtim sanırım. 
Yarım saat belki kırkbeş dakika bir güzel kestirmişim. Gözümü bir açtım, karşımdaki manzara aşağıdaki gibi ( telefonla nasıl dibdibe yaşıyorsam!!, yattığım yerden şipşak foto)... Hiç kışt dememiş yavrum bana yazık. Sabahları tepemize dikilip uyanma saaaatiii diye bağıran çocuk, bakmış anneden ona yar olmuyor ses etmemiş heralde.

Annecim uyandırsaydın ya beni, uyuyakalmışım burada dedim. Zülafanın boynunu yapamasaydım uyandılacaktım daaa, yaptım! dedi. 
Çok vicdan yaptım çok..




2 Nisan 2012 Pazartesi

Bu akşam aradığım ikili

Bu akşam arkadaşına hangi oyuncağını neden göndermesi gerektiğini yanaklarını şişire şişire anlatırken şu aşağıdaki kameranın elimde olmasını çok isterdim. Onu geçtim ben telefonuma bile ulaşamadan o hikayesini bitiriverdi.
Sony üşenmeden her yere taşınabilecek miniminnacık bir kamera yapmış. Asıl özelliği çektiklerinizi her an her yerde seyredebilme imkanı sunması, ister salon duvarında, ister tavanda, isterseniz de soluklandığınız bir mola yerinde. Hem kamera, hem projektör, her an lazım olabilecek bir ikili.
Merak edenler aşağıdaki videoya göz atabilir..


Bir bumads advertorial içeriğidir.

1 Nisan 2012 Pazar

Çocuk için haftasonu..


'Evcilik, yemekçilik derken en sonunda kimselere haber vermeden hediye paketlerini açmak,
Mumlara yanak şişirmek,

Çadırın tepesinden cee-ee yapıp, pastaları eritmek

ve bunu durmadan, sırayla ve bıkana kadar yapmak,

Fotoğraflanamayan boyama - yapıştırma seansı sonrası artık odaya sığamayıp, evde scooter denemek,

Pazar günü anneanneyle cücelere çiçek ekmek,

kapı önümüzü pek bir güzel yapmak, yaptığını beğenmek:)

Yorgunluğunu kapla ile atmak,

Onca uğraştan hepi topu bir masa ve sandalyelerini çıkarmak:)

ve dönüş yolunda balonuyla uyuya kalmak..'  demek.
Kendisi ne kadarını hatırlıyor bilemem ama birini hasta , diğerini hastalık sonrası halsizlikle geçirdiği iki haftadan ve kaçırdığı bol güneşli bir haftasonundan sonra, bu haftasonu O' na iyi geldi. Gözündeki pırıltıdan, kahkahasının bolluğundan ve bol keseden dağıttığı öpücüklerden belliydi..
Keşke her gün haftasonu olsa O'na.
Sabahları neşe dolu gitse de okula, yine de diyorum ki hala çok küçük, pek küçük..Daha yıllaaar yıllarca gidecek okula..Hoş öte yandan biliyorum ki böyle üç gün geçirsek, dördüncü gün sabahın ilk ışıkları ile ben postalarım onu okula :))



LinkWithin

Related Posts with Thumbnails