25 Nisan 2013 Perşembe

Şaşkın Diyaloglar

Arda: Saklambaç oynayalım mı?
Ben: Olur ama beş dakika bekler misin? Ellerim çok kirli..
Arda: Aaaaaa!!! O zaman ben de kendi başıma oynarım!
İç ses: Kendi başına? Olur :)

Arda: Anne, önce sen vardın, sonra bir adam buldun, adını Çağlar koydun, sonra evlendiniz, sonra ben oldum, sonra o da benim babam oldu dimi?
Ben: !!?? O pek öyle değil annecim ama :))))

(Bu diyolog henüz bebekten haberi olmadığı ilk aylarda.. )
Arda: Senin göbeğin neden kocaman? Bebek mi var içinde?
Ben: Evet olabilir annecim.
 (Sessizlik... Düşünür, içeri gider ve gelir..)
Arda: Yok yok bebek değildir o, senin yaptığın yemeklerdir!

Arda: Anne bebek doğunca biz dört kafadar bir resim çektirelim, olur mu??

( Bebeğe isim konusu konuşulurken.. )
Arda: Anne bu bebek zenci doğarsa adı bla bla... olsun!!!
( Zenci kısmından sonrasına dikkatimi veremediğim için adını anlayamadım :)))
Ben: Zenci mi??? :)))  Pek mümkün değil annecim ama sen nerde gördün zenci bebek?
Arda: ipadde..
İç ses: ipadin neresinde var yahu zenci bebek?

19 Nisan 2013 Cuma

22.Hafta ve Taramalar Taramalar..

Bu hafta arka arkaya tarandık, ben ve karnımdaki tospa.

Geçen hafta detaylı ultrasona girdim. 

Nasıl yağmurlu ve soğuk bir gündü..  Nisan ayının 15'ine randevu alırken hiç bu kadar kışı çağıran bir gün olacağını düşünmemiştim. Trafiklerde süründük resmen. Hoş İstanbul'da trafikte sürünmek için yağmurun yağmasına gerek yok ama yağmur yağınca da tadından yenmiyor bu şehir.

Hafif bir kafa karışıklığı ile çıktık oradan.

Genel olarak herşey normaldi ama kalbinde bir minik noktacık, kalsiyum birikmesiymiş, görüldü. Doktor, bunun kesinlikle kalbiyle ilgili birşey olmadığını, tek başına hiç bir şey ifade etmeyeceğini, bunun haricinde de herşeyin yolunda olduğunu, ne şimdi ne de doğumdan sonra ekstra bir tetkik yapılmasına da gerek olmadığını söylemesine rağmen, dönüş yolunun trafiği hem benim hem de Çağlar için bir düşünme süresi oldu. 
Ayrıca bu noktacığın yaşımın getirdiği mevcut ve herkeste olan riskleri artı yada eksi yönde değiştirmediğini, eğer yanında başka bulgular da olsaydı o zaman dikkate alınabileceğini de ekledi. Zaten etkisiz hali yüzünden x1 noktacığı da deniyormuş kendisine.

Neyse ki üzerimdeki karamsar havayı pek çabuk terkettim.

Yolun yarısı geçmişti, şu dakikadan sonra bebeğin sağlığı ile ilgili ne olacaksa olacaktı. Kaçış yoktu, kaçmak isteyen de  yoktu..
İki gün sonra kendi doktorum da aynı yorumları yapınca tamam deyip konuyu kapadım kafamda. İyiyi dilemekten, evrene olumlu mesajlar göndermekten! :) başka yapacak bir şey yoktu. 

Sonra arka arkaya şeker yüklemelerine girdim.
Bunların yüksek çıkacağını biliyordum.
Arda zamanında da gebelik şekerim vardı. Bu sefer üstelik çok hızlı kilo aldım ve benimle birlikte bebek de bir o kadar hızlı kilo aldı. Bunların da şekere bir işaret olabileceğini söyleyen doktorum, şeker yüklemesini 24. haftayı beklemeden yaptırmamı istedi.

İlki neyse de, allahım o 100'lük yükleme denen şeyin berbatlığını ikinci defa yaşayınca hatırladım! Dört saat kolunda açılmış bir damar yolu ile beklemek, o tatlı ötesi sıvıyı içtiğimde midemin ağzıma gelmesinin yanında hiçbirşey değil gerçekten.

Bence hiç yapmasak da olurdu, verselerdi paşa paşa diyetimi ben yapardım:) 
Görünen köy kılavuz istemiyordu da öyle olmuyor işte, neyse bulandım, bir sürü kan verdim ve ortamı koşarak terkettim. 

Haftasonu Aknur, 100'lük yüklemesinde içilen glikoz içerikli şurubun sadece bir simit ve bir limonata kadar şeker içerdiğini söylemişti de şaşırmıştım. Ben de sordum bu sefer :) Gerçekten de öyleymiş. Demek ki masum sanarak yediğimiz pek çok şeyden tahminimizden çok daha fazla şeker alıyoruz. Evdeki sıpayı şekerli şeylerden elden geldiğince korumaya çalışırken, zaten gizli şeker kaynaklarından ihtiyacından fazlasını da alabiliyor olduğunu düşündüm. Tabii bu durumda ben, bu halimle ve yediklerimle hayli hayli fazlasını alıyorum şekerin..
Görünen o ki, yeni hafta bol sebzeli - meyveli bir menüyle geliyor.. Haydi bakalım..

11 Nisan 2013 Perşembe

Dördüncü Kafadar

Hareketlerim yavaşladı.
Çok hızlı kilo aldım, onun istediği kadar hızlı ve esnek değilim..
Kucağıma alamıyorum, yere oturamıyorum..Benimle oyun oynamak için masasını yada sehpayı taşıyor içeriden..Ve demiyor ki anne yere gel..
Arada kızıyor, küsüyor, hırçınlaştığı da oluyor..
Ama çoğunlukla bir sevgi böceği..Öpücüklere boğuyor, devamlı..
Olur olmaz şeylere arıza çıkardığında, hele bir de bu, gün içinde bir kaç kere olduğunda, benim de ses tonum yükseldiğinde, bana ona sarılmak iyi geliyor..  Ona da onu sevdiğimi söylemem..
Test ettim onayladım, böyle..:)
Küçücük kafasında neler kuruyor bilmiyorum.
Bir kardeş eve ne getirir, ne götürür düşünebildiğini sanmam..
Bildiği annenin bir süredir güreşemediği ve çabuk yorulduğu..
Çok fazla anlatmak, bebekten, yeni geçilecek düzenden bahsetmek Arda için doğru yol değil.
Hiç bir zaman çok önceden anlattığımızda olmadı.. İşlemedi bizde o kural..Yaşayarak, zaman içinde hazmederek yol almak hep daha iyi geldi.
O yüzden çok anlatmıyoruz. Sorarsa cevap veriyoruz ki belli aralıklarda soruyor,  geri kalanında normal yaşantımıza devam ediyoruz. Zaten benim yavaşlayan tempom ve evde bebek hakkındaki konuşmalardan o alacağını alıyor. Başkalarına anlatmasından hiç bir detayı da kaçırmamış olduğunu da anlıyoruz.
Büyük hazırlıklar yok henüz, evde değişiklik yok.
Planlarımın arasında öyle büyük değişiklikler de yok.
30. haftaya yakın bir zamanda yatağını değiştirmeyi teklif etmeyi düşünüyorum, kabul ederse ne ala, etmezse başka bir çözüm buluruz elbet.
Öyle de bir rahatlık ve zamana bırakmışlık var üzerimde.
16. haftaya kadar Arda' da hiç yaşamadığım bulantılar ve yoğun bir halsizlikle boğuştuğumdan belki de şimdi 22.haftanın başında ikinci trimesterin getirdiği enerji ve iyilik hali sayesinde pek bir rahat ve huzurluyum.
İstenen ve beklenen bir fasulye bu yoldaki, doğumuyla birlikte evdeki çoğunluğu ilelebet erkeklere bırakmış olacağım ve
Arda'nın dediği gibi ' Anne, şu bebek bir doğsun da bir dört kafadar resim çektirelim! '

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails