Okul kapısında dikiliyorum.
Arda binbir oyalanma taktiği ile ayakkabısını ve üstünü güymiş, çantasını sırtına takmış ama öğretmeni ve anneyi aynı anda bulduğundan bir gösteriden ötekine geçmekte. Yok bilmemne dansı, yok bir anneye bir öğretmene sürpriz öpücük filan..
Derken telefonum çalıyor. Biranda Günün Çorbasını okudun mu diyor.Yok diyorum, hah diyor hani terrible two, incredible three var ya , sonrası da fucking four'muş!! Gülüyor:) Haa diyorum o bizim evde şu anda işte!! Beni de bir gülme tutuyor ama neye güldüğümü ne Arda' ya ne de öğretmenine anlatmam mümkün değil çıkıyoruz.
O anda Yeliz' i görsem alnından öpeceğim, hay ağzına sağlık diye.
Adını koyamadığım delirme hallerine belki kendi koymuş o ismi belki de benim cahilliğim ama son bir haftadır yaşadığımız anlamsız bütüün sinir harplerinin açıklaması o işte: Fucking Four! :)
Ben kibarca döndüreyim günlerdir yok yaş dönümü yok bilmem ne diye arkadaşlarıma. Yok anacım kibarlığa gerek yok, adam kan kusturdu bana geçen hafta. Ama gururluyum ki hayatımda olmadığım kadar sakin kalmayı başarabildim, yehu! :)
Habire küsüyor sıpa. Ota boka küsüyor desem yeri..Ellerini kendine dolayıp şişiveriyor birden. Yada bir inat silsilesine tutuluyor, anlatıyorsun, güzelce, tamam anladım amaaaa diyor ben yine de öyle olsun istemiyorum. Benim istediğim gibi olsun! E be çocuğum ben ne konuştum bir saattir, neden konuştum?
Oyalamak, unutturmak yaptığım bir şey değildir. Böğürsün tercih ederim. Kolay kolay a bak kuş geçiyora getirmem konuyu. Ağlar, zırlar, öpüşür koklaşır biter mevzuu-ya da bitmez- ama en azından neye ağladığını bilir. Gel gör ki geçen hafta yok olmadı. Ağlamanın da sonu yok, anneye babaya ya sabır çektirmenin de.
İtiraf ediyorum bir kaç sefer oyaladım aklını.
Yahu 50 mt lik yol yarım saatte yürünür mü? Durup durup bir bahane uyduruyor, dikiliyor yolun ortasında,gelmiyor, küsüyor bişiler..Bir de boyundan büyük laflar, 'ikimiz de sinirliyiz anne!' filan..
Bir kaç kere Çağlar' ın nevri döner gibi oldu ki hayatta yapmaz, ben cırlarım daha çok, aman dedim dur. Karşımızda bilemediğimiz bir vak' a var:)
Anladık yaşı dönüyor tamam da, bu bir garip..Günaydın diyorsun ona bile kızıyor. Asabiyetin böylesini görmedik daha önce.
İte kaka, bolca derin nefesler çekerek tatili tamamladık.
En son Pazartesi günü sabah mecburum dükkana gideceğim, Arda' yı Çağlar' la başbaşa bıraktım ama sanki kocamı bir canavarla başbaşa bırakmışım gibi huzursuzum.Çünkü cücenin neye ne zaman delireceği belli değil.
Çağlar beni sepetlediği anda ( çünkü ben ödül ceza mevzularında pek başarılı değilim) almış eline kağıdı kalemi, bak demiş yaptığın her zırvalığa bir ağlayan surat, yaptığın her aklı başında harekete de bir gülen surat çizeceğiz. Beş gülen suratın olursa bu bezeleri yersin ( beze vakası da ayrı, anısı var! ), yok ağlayan suratlar beşi bulursa sen bu bezeleri unut!
Sabahtan öğlene üç tane ağlayan suratı alınca eline bu sıpa, Çağlar da usanmadan ona her seferinde durumu anlatınca, bu bir kendine gelmiş toparlanmış. Öğleden sonra bir geldi ki pamuk!
Yahu ne bezeymiş dedim içimden ama sonra baktım aslolan beze değil.
Çünkü bu zavallım o suratları kendi çizmiş kağıda. Gaddar baba hem çizdirmiş hem de boyatmış o suratları :)) Ama tahminimce o sayede bu kendini az da olsa kontrol etmeyi başarmış. Ağlak konuşma hali, her söylediğine ben küstüm puff halleri azalmış.Üstelik bezeleri de bir kere olsun yemek istemedi hala aynı tabakta durmaktalar. Oysa yese yer yeterli gülen suratı var elinde.
Sonuç olarak, dur dedim Çağlar' a. Her şeye ödül ceza verme, çocuk nefes alsa gülen surat vereceksin. Bir amacı olsun bari, tek bir şeye odaklan. Hak verdi kocacım.
Salı sabahı okula gitmesiyle büyük oranda kendine geldi ama ne kadar sürer bilinmez.
Bir 2.5 dönümü bir de 3 yaş dönümü yormuştu beni, araya altı aydan fazla girince unutmuşum olan biteni.
Şimdilik asayiş berkemal, şükür! :)
Arda binbir oyalanma taktiği ile ayakkabısını ve üstünü güymiş, çantasını sırtına takmış ama öğretmeni ve anneyi aynı anda bulduğundan bir gösteriden ötekine geçmekte. Yok bilmemne dansı, yok bir anneye bir öğretmene sürpriz öpücük filan..
Derken telefonum çalıyor. Biranda Günün Çorbasını okudun mu diyor.Yok diyorum, hah diyor hani terrible two, incredible three var ya , sonrası da fucking four'muş!! Gülüyor:) Haa diyorum o bizim evde şu anda işte!! Beni de bir gülme tutuyor ama neye güldüğümü ne Arda' ya ne de öğretmenine anlatmam mümkün değil çıkıyoruz.
O anda Yeliz' i görsem alnından öpeceğim, hay ağzına sağlık diye.
Adını koyamadığım delirme hallerine belki kendi koymuş o ismi belki de benim cahilliğim ama son bir haftadır yaşadığımız anlamsız bütüün sinir harplerinin açıklaması o işte: Fucking Four! :)
Ben kibarca döndüreyim günlerdir yok yaş dönümü yok bilmem ne diye arkadaşlarıma. Yok anacım kibarlığa gerek yok, adam kan kusturdu bana geçen hafta. Ama gururluyum ki hayatımda olmadığım kadar sakin kalmayı başarabildim, yehu! :)
Habire küsüyor sıpa. Ota boka küsüyor desem yeri..Ellerini kendine dolayıp şişiveriyor birden. Yada bir inat silsilesine tutuluyor, anlatıyorsun, güzelce, tamam anladım amaaaa diyor ben yine de öyle olsun istemiyorum. Benim istediğim gibi olsun! E be çocuğum ben ne konuştum bir saattir, neden konuştum?
Oyalamak, unutturmak yaptığım bir şey değildir. Böğürsün tercih ederim. Kolay kolay a bak kuş geçiyora getirmem konuyu. Ağlar, zırlar, öpüşür koklaşır biter mevzuu-ya da bitmez- ama en azından neye ağladığını bilir. Gel gör ki geçen hafta yok olmadı. Ağlamanın da sonu yok, anneye babaya ya sabır çektirmenin de.
İtiraf ediyorum bir kaç sefer oyaladım aklını.
Yahu 50 mt lik yol yarım saatte yürünür mü? Durup durup bir bahane uyduruyor, dikiliyor yolun ortasında,gelmiyor, küsüyor bişiler..Bir de boyundan büyük laflar, 'ikimiz de sinirliyiz anne!' filan..
Bir kaç kere Çağlar' ın nevri döner gibi oldu ki hayatta yapmaz, ben cırlarım daha çok, aman dedim dur. Karşımızda bilemediğimiz bir vak' a var:)
Anladık yaşı dönüyor tamam da, bu bir garip..Günaydın diyorsun ona bile kızıyor. Asabiyetin böylesini görmedik daha önce.
İte kaka, bolca derin nefesler çekerek tatili tamamladık.
En son Pazartesi günü sabah mecburum dükkana gideceğim, Arda' yı Çağlar' la başbaşa bıraktım ama sanki kocamı bir canavarla başbaşa bırakmışım gibi huzursuzum.Çünkü cücenin neye ne zaman delireceği belli değil.
Çağlar beni sepetlediği anda ( çünkü ben ödül ceza mevzularında pek başarılı değilim) almış eline kağıdı kalemi, bak demiş yaptığın her zırvalığa bir ağlayan surat, yaptığın her aklı başında harekete de bir gülen surat çizeceğiz. Beş gülen suratın olursa bu bezeleri yersin ( beze vakası da ayrı, anısı var! ), yok ağlayan suratlar beşi bulursa sen bu bezeleri unut!
Sabahtan öğlene üç tane ağlayan suratı alınca eline bu sıpa, Çağlar da usanmadan ona her seferinde durumu anlatınca, bu bir kendine gelmiş toparlanmış. Öğleden sonra bir geldi ki pamuk!
Yahu ne bezeymiş dedim içimden ama sonra baktım aslolan beze değil.
Çünkü bu zavallım o suratları kendi çizmiş kağıda. Gaddar baba hem çizdirmiş hem de boyatmış o suratları :)) Ama tahminimce o sayede bu kendini az da olsa kontrol etmeyi başarmış. Ağlak konuşma hali, her söylediğine ben küstüm puff halleri azalmış.Üstelik bezeleri de bir kere olsun yemek istemedi hala aynı tabakta durmaktalar. Oysa yese yer yeterli gülen suratı var elinde.
Sonuç olarak, dur dedim Çağlar' a. Her şeye ödül ceza verme, çocuk nefes alsa gülen surat vereceksin. Bir amacı olsun bari, tek bir şeye odaklan. Hak verdi kocacım.
Salı sabahı okula gitmesiyle büyük oranda kendine geldi ama ne kadar sürer bilinmez.
Bir 2.5 dönümü bir de 3 yaş dönümü yormuştu beni, araya altı aydan fazla girince unutmuşum olan biteni.
Şimdilik asayiş berkemal, şükür! :)