9 Mart 2015 Pazartesi

Dünya Kadınlar Günü, Pembe Taksi ve Fenerbahçe Galatasaray Maçı Üzerine Karalamalar

Dün, gün bir yavaş, bir keyifsiz başladı ve ancak arkadaşımdan mesaj gelince ayın 8'i olduğunu ve Dünya Kadınlar Günü olduğunu farkettim. Dün olan bitenlerden, sosyal medyadaki mesajlardan, yapılan kutlama ve gösterilerden de bu sabahki kısa haber ve internet turunda haberim oldu. Bir gün geriden geliyorum yani..
Dün akşam ve bu sabah üst üste gelen, dikkatimi çeken ve hepsinin aslında özünde tek bir ana fikirde toplandığını bana düşündüren üç olay kafamın içinde uçuşurken de not almak istedim.
Birincisi Türkiye'nin dört bir yanından birsürü kalabalığın tek ses olup şiddete karşı çağrı yapması farkındalık adına sevindirici iken, bu çağrıya gerek kalıyor olması ve hatta gündemin kadınlar gününden bağımsız ne yazık ki bu olması ve her nedense her isyan çığlığından sonra olanların unutulması, unutturulmaya çalışılması, toplumca sahip olduğumuz balık hafıza.. Hepsi ama hepsi çok iç acıtıcı..
Zaten şimdiye kadar kadınlar eşit hak, eşit hukuk, eşit katılım diye bağırıp seslerini duyurmaya çalışıyorlardı. Şimdi ise bir de bizi öldürmeyin diye bağırıyorlar.. Eşit hak, eşit hukuktan yaşam hakkı sınırına gelişimiz dehşet verici..
İkincisi dün akşam karşı bahçemizden yükselen televizyon sesi ile Türk bir aile ile komşu olduğumuzu anlamamız, ancak söz konusu Türk ailenin bahçeye kurduğu televizyondan Fenerbahçe- Galatasaray maçını bütün mahalleye yayınlaması, bunun yanında her posizyonda çığlıklar ve böğürtüler eşliğinde yatak odamıza kadar varan bir gösteri sunması, ben bu insanlarla aynı dili mi konuşuyorum, benzer gelenek ve kültürden mi geliyorum diye sorgulamamıza neden oldu.
Üçüncüsü ise bu sabah Çağlar'i ofisine bırakmak için çıktığımızda hep duyduğum ama şimdiye kadar hiç görmediğim Pembe Taksi'lerden birini Çağlar'ın bana göstermesi oldu.
Taksinin tavanı şeker pembesi, sürücüsü kadın. Eğer kadın yolcu isterse taksi çağırırken pembe taksi talep edebiliyor. Ama diğer türlüsüne de yani kadının tek başına erkek sürücülü bir taksiye binmesine de kimse birşey demiyor.
Bunlardan artık ülkeme de lazım cümlesi gayri ihtiyari çıktı ağzımdan. Sonra çok üzüldüm:(
Tabii ki bu ihtiyacı bana düşündüren muhafazakarlık değil, artan güvenlik ihtiyacı. Kadınların sokakta, takside, toplu taşımadan yaşadığı paranoya.
Ama hepsine tepeden bir bakınca olayın aslında insan olarak önce kendimize , sonra da başkalarına duyduğumuz saygının eksikliği ekseninde bir araya geldiğini düşünüyorum.
İyi insan olmak, başkasının özgürlüğünün başladığı yerde seninkinin bittiğini kabul etmek, içindeki hayvani dürtüleri ve öfkeyi kontrol altında tutabilecek bir kişilik geliştirmek ve bu özelliklere sahip olan insanların bulunduğu bir toplumda kendine ve başkalarına güvenerek yaşayabilmek..
Aşırı talepler mi? Yoksa olması gereken mi?
Öyle bir noktaya geldik ki bazen geri dönüşü yokmuş gibi geliyor.
Bir kanalda -adamın biri diyeceğim artık- çıkıp kadınlara mesleğinizi annelik ve eşlik görevlerinizin üstünde tutarsanız olmaz o iş anlamında seslenirken, biz kendine, başkalarına ve yaşadığı dünyaya saygısı olan iyi çocuklar yetiştirmeye çalışıyoruz.
Uzunca bir süredir tuvaletin kapısını kapatmayı unutmaması, bir başkası giyinip soyunurken odaya balıklama dalamayacağı mesajları verdiğimiz,  ama hala kardeşi meme emerken annesinin memelerini  zaman zaman oyuncak etmek isteyen çocuğumuza senin vücudun nasıl sana aitse ve özelse, bir başkasının ki de ona ait ve özeldir. Vuramazsın, öfkeni can acıtarak gösteremezsin, istemezse dokunamazsın, sen istemezsen kimse de sana dokunamaz diyoruz.
Ben altı yaşındaki, müzikle uyuyup uyanan, gözünü açtığı gibi piyanonun başına koşan çocuğumu, müstakil bir evde yaşamama rağmen, piyanonun durduğu duvar hiç bir başka eve komşu olmamasına rağmen, sabah belli bir saate kadar piyanodan uzak tutmaya çalışıyorsam, yapamadığımda kapısını, penceresini kapatıp öyle çalmasına izin veriyorsam, onun yanındayken komşularımıza rahatsız olup olmadıklarını sorarak bunun komşularımıza duyduğumuz saygı olduğunu göstermeye çalışıyorsam, gece 11' e kadar kendi dilini bilmeyen insanlara maç yayını yapan adamla aynı ülkeden mi geliyorum? Sorguluyorum..
Kırmızı ruju, topuklu ayakkabısı ve askılı bluzu ile erkek taksi şoförlerinin kullandığı taksilere rahatça binebilen kadınların bulunduğu bu şehir aynı zamanda kendi yerel halkının ihtiyacını pembe taksi ile karşılıyor. Ama benim laik, demoktarik, özgür geçinen ülkemde kadınlar minibüslerde, taksilerde öldürülüyor, tacize uğruyor. Eminim kadınlara özel kadın taksi şoförlerinin olduğu taksileri İstanbul trafiğine salsan, zaten diğer araçların tacizinden işi bırakırlar.
Savunduğum bu taksiler, kadınlara ayrı otobüsler filan değil yanlış anlaşılmasın. Bunun doğru olmadığını, ötekileştirmenin, aşağılamanın başka bir versiyonu olduğuna sonuna kadar inanıyorum. Ama olay o kadar yaşam özgürlüğü, günlük hareketlerimizin bile kısıtlanması noktasına geldi ki ben bile böyle bir cümleyi aklımdan geçirip sonra kahrolabiliyorum..
Normalde çok konuşmam, konuşamam.. Dinlerim, derlerim kendi içimde istiflerim.. Ama bu sabah hepsi bir anda doluşunca kafama yazma ihtiyacı hissettim. Aynı kafamda uçuştukları gibi.. Sıraya sokmadan, elemeden, tartmadan..



Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails