22 Aralık 2013 Pazar

Bak sen geldiğimiz yere..

İlk çocukta anne olarak çok fazla fedakarlık yapıyor insan.
Uyumayayım uyusun, kimselere bırakmayayım hep ben bakayım, şimdi yemesem de olur, o kahveyi içmesem de olurlarla geçiyor upuzun zamanlar.
Hele de anne çalışıyorsa, o zaman vicdanı herşeye üstün geliyor. Elinde kalan parça buçuk her türlü zamanı kendine değil çocuğuna ayırıyor. Paylaştırmayı düşünmüyor bile..
Dayanabildiğin yere kadar güzel de, peki ya sonrası?
Sonrasında ben işi gücü bıraktım!
İşi bırakma nedenim yine kendime değil Arda'ya daha fazla vakit ayırmaktı belki ama evde olunca ister istemez bana kalan zamanlar da arttı. Ancak bu şekilde kendim için birşeyler yapmanın terapisinin çocuğa da iyi geldiğini anlayabildim.
Bunu çalışırken farketseydim yada şu son bir kaç ayda anladıklarımı o zaman içime sindirebilmiş olsaydım işimi bırakır mıydım bilmiyorum.
Pişman mıyım? Hayır.
O karar bana çocuğumla kocaman saatler, İyi Cüceler ile birlikte yepyeni bir yaşam ve yepyeni dostluklar, bambaşka bir hayat ve hatta Can'ı getirdi.
Gün gelir eski düzene dönmek gerekir, yeniden sabit düzende çalışan bir anne olurum, bilinmez.
Ama zaten şu anda konu da bu değil.
Şimdi İyi Cüceler'e hiç gidemeyen,etrafında anneanne,babaanne yada aileden herhangi biri olmayan, bütün haftayı iki çocuğun programına göre düzenleyen,  yine de zaman zaman sıkışan, yetişemeyen bir yerdeyim.
En en basitinden akşam üstleri Arda geliyor ve ben bir kaç dakikalığına aşağı inip onu servisten alıyorum. Öyle akşamlar oluyor ki, Can ne yatmaya, ne bırakılmaya geliyor, üstüne bir şey atıp onu da kucaklayıp aşağı inmeye çalıştığımda çığlık kıyamet ağladığı oluyor. Yağmur oluyor, kar oluyor. Oluyor işte birşeyler.. Ağlar halde yatağında bırakıp aşağı koştuğumda oluyor, karşı komşumun zilini çalıp Can'ı eline tutuşturduğum da..
Bazı sabahlar oluyor ki Arda'yı okula bırakmam gerekiyor. Sabahın soğuğunda iki çocukla çıkmak yerine Can'ı iki sefer Duygu'ya bıraktım. Uyudu teyzesinin kucağında..
Pazartesi günleri Arda piyano dersine gidiyor. Can ile önce okula gidip Arda'yı alıyoruz, sonra derse gidiyoruz, Arda'yı bekleyip ders çıkışı alıp geri dönüyoruz. İki defa araba sevmeyen Can krize girdi bu uzun tur esnasında. Sonrasında ya halama ya bize yardıma gelen teyzeye bıraktım Can'ı.
Pek de vicdan yaptığım söylenemez hani..
Hadi bu kadar planlı programlı işlere gerek yok.
Günlük düzende  mesela eve girince önce ben üstümü başımı değiştiriyorum, sonra onu alıyorum. Önce kendi kahvemi bitiriyor, sonra ona ne yapacaksam yapıyorum.
Ay uykusu geldi şimdi deyip iki çift sohbet etmeye çağıran arkadaşımı bekletmiyorum. Sırtlıyorum Can'ı, ben konuşayım, kendime geleyim de o da bugün uykusunu azıcık geç uyusun yada her nerede isem orada uyusun diyorum. Uyumuyorsa da dert etmiyorum.
Etmiyorum etmesine de bütün bunları da bilerek yapmadığımı farkettim asıl.
Geçen zamanda önceliğim çocuk/lar mutlu olsundan, hepimiz mutlu olalıma dönüşmüştü.
İki çocukla yaşam düzenimizde zaten hiçbirşey dakikası dakikasına olmuyor. Can mesela Arda bebekken olduğu gibi her akşam yıkanamıyor en basitinden :) Güne ve o ana göre şekileniyor zaman zaman yaptıklarımız ve sırası. Eğer hiç birinin düzeni bozulmasın, aman da ikisinin rutini yerli yerinde dursun dediğim anda ben normal bir insan olamıyorum artık. Çünkü herşeyi vaktinde ve tam yapabilmem için insan üstü bir çaba göstermem gerekiyor. O yüzden bazen biri bazen diğeri bekliyor sırasını, bazen de biz sıramızı bekliyoruz onları öne alıp. Ama hep biz beklemiyoruz artık orası kesin.
Arda bebekken kaç öğün atladığımı, ufacık kaçamakları bile kendime çok gördüğüm zamanları bilirim. O zaman öyle huzur buluyormuş yüreğim demek ki.
Şimdi biraz daha kendime yontuyorum sanki :) Ama ne zaman ben mutluyum, onlar da mutlu..
Can'ın komşu teyze kucağında ezildiğini, yada her akşam banyo yapamadığı için mikroplara bulandığını sanmıyorum. Nasıl ki ben Can ile ilgilenirken Arda yalnız oynamak zorunda kalıyorsa  , Can da abi derse giderken anne harici biri ile bekleyebilir. Haftada bir iki öğününü sağılmış süt ile geçirebilir ve zaman zaman anne çayını bitirsin, totosu yer görsün diye kucağa alınmadan önce biraz emzikle oyalanabilir.
Kimsenin incisi dökülmüyor, kimse örselenmiyor.
Peki ben bütün bunlara nereden geldim? İşte şuradan:


Hasbel kader kanguruda uyuya kalan çocuğu kendi keyfimden uzunca bir süre indirmedim kucağımdan. Beş sene önce olsaydı, aman akşam uykusuna yatağında geçsin, aman ışıkta uyuya kalmasın diyerek her türlü önlemi almış, zaten onun da akşam uykusuna kanguruda geçmesine izin vermemiş olurdum.
Keyfini çıkarıyorum arkadaş bu sefer, uyumasının, gülmesinin, ağlamasının ve daha da önemlisi ayakları totosuna vuran iki çocuklu anne olmanın..

1 yorum:

Aknur dedi ki...

kuzum,
ne keyifli okudum yazını. Eline sağlık. Dün ev bir curcunaydı. Allah yokluklarını göstermesin anneanne, babaanne ve dedeler bizdeydi. Sevinçten çılgına dönmüş bir Ela, evdeki şenlikle iyice neşelenen bir Alya. Güzeldi. Dün ara ara Alya'yı unuttuğumu farkettim. Nerdeydi, yemeğini kaçta yedirdim, yedirdim mi? :) emzirdim mi?, kaçta uydu, uyandı? ipin ucu kaçtı gitti. Bendeki rahatlıksa hiç bozulmadı. Keyfi iyi ya, neşeli ya, elbet sıkıntısı olunca ses eder dedim. Oysa önceden olsa Ela'nın uyku saati için ekstra çaba gösterip, bu "challenge"a göğüs gererdim, onunla akmak yerine. Günün içinde ben de kızlarla aktım. Pek hoş oldu.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails