8 Aralık 2014 Pazartesi

Denge

Her gün bir posta açıyorum şu blogu. En tepede arapça menüyü görünce geri kaçıyorum.
Tutamıyorum aklımda yahu. Her seferinde dene dur, ben bunun hangisine basarsam giriş yapabiliyordum diye. Bu sefer tek atışta tutturdum :)

Can tek uykuya düşmeye çalışıyor bugünlerde. O yüzden pek gecemiz gündüzümüz yok. Sabah 10.30 dan itibaren arızaya bağlıyor. O saatte uyusa bir daha uyumuyor bu sefer aksam 17.30 dedi mi mızırtı düğmesine basıyorlar.

Sabah enerjim yerindeyken mızırtısını çekip azcık azcık geç uyutarak öğlen uykusu kıvamına getirmeye çalışıyorum uyku saatini. Hani ikinci çocukta tecrübelisin filan ya, işte o tecrübe bazen yaymana sebep oluyor. Pek fena. Ben uyumayı öğretemedim bu çocuğa mesela. İlkinde daha bir azimli mi oluyorsun ne?

Hala ilkinin peşinde koşuyoruz biraz da . Bu öyle kendi halinde büyüyor garibim. Böyle yazınca pek acıklı oldu da o kadar değil tabii. Ama nedense evde okula giden bir çocuk varken, onun koşturması takibi daha çok zaman alıyor. Okula götür getir, ödevine bak, çantasını yaptır, yatır kaldır, arada tv  ipad savaşı ver ve hatta onlara dalmasın diye birlikte oyalanmaca bul derken evdeki minnak dolaşıp duruyor o arada. Aklım da dolu oluyor tabii.

Herkes mi böyle bilmiyorum. Çocuk değil sanki ben gidiyorum okula. Ödevler bile bana hitaben yazılmış geliyor eve. E yok artık! Ben mı yapacağım? Mecbur tutuyorsun ucundan. Geçen hafta mesela  bir ayakkabı kutusunun içinde fantazi bir sahne yaratmaktı ödevi. İngilizce dersinin ödevi bu yanlış olmasın..

Çağlar bu ne biçim ingilizce ödevi dedi çıktı işin içinden..

Şimdi çocuk kafasında bir güzel yarattı o sahneyi. Uzaya kadar çıkan kolları ile kocaman bir ağaç. Üzerindeki meyvelere kadar anlattı. İki de astronot. Ağaca tırmanıp uzaya gidiyorlar. Giderken meyveleri yiyorlar.. E güzel de ayakkabı kutusunu bulmak bile bir iş.. Hele ki benim gibi taşınırken ne var ne yoksa fırlatıp attıysan gel de kutu bul!

Neyse feda ettik bir ikea kutusunu. Oturdu boyadı yapıştırdı. Astronotları çizdim ben, yapıştırıcı buldum, karton buldum efendim. Depodan daha açmadığımız ıvır zıvırların arasından boya buldum. Arada sıkıldı, hadiledim, azcık el attım olaya. Tavandan sarkan yıldızlar kısmı pek daralttı mesela. İlla 13 tane yıldız olsun diye çizdi kesti boyadı derken zaman akıp gitti. Belim ağrıdı, sıkıldım.

Ha bu sırada küçük mü ne yapmaktaydı. Annesi gelsin, iki oynaşsın ve onu uyutsun diye beklemekteydi.. Dedim ya uyumayı öğretemedim diye..

Yani diyeceğim o ki tecrübenin işe yaradığı yerlerin başında çocuğun yarım saat geç yatınca dünyanın durmayacağını bilmek geliyor bence. Yada yemeğini başkası yedirirse birşey olmaz kuzum diyor iç sesin. Azcık daha uyanık kalıp oynarsa, biraz ağlarsa birşey olmaz..

Bakıyorum şimdi Can kendi halinde çok zaman geçiriyor. Çok düşüyor, çok deniyor, daha kolay çözüm buluyor minicik kafasıyla.. Eline kaşığı çatalı Arda' dan daha geç vermiş olmam, onun kendi kendine yemek yiyemeyeceğini göstermiyor. Annenin daha meşgul olduğunu daha az zamanı ve belki daha az sabrı olduğunu gösteriyor olsa olsa.. İki puzzle parçasını birleştirdiğini ben farkettiğimde o öteye geçmiş oluyor çoktan.. İlkinde öyle miydi oysa? Ne dedi ne yaptı dibinde bitiverirdik çocuğun.

Ben her ne kadar ikisine eşit davranmaya da çalışsam da, sevgimin ölçüsü, karşılaştırması olmasa da, ikisini de öpmeye koklamaya doyamasam da, ikisine de her gün ayrı zamanlar ayırmaya çalışsam da, küçüğü büyüğünden daha serbest, daha özgür, daha kendi halinde büyüyor..İyi mi kötü mü bilmiyorum  ama iki çocuklu yaşamda sen ne planlarsan planla, ne kurarsan kur kafanda, günün akışı bazen öyle hızlı geliyor ki, içerisinde denge dediğin şey zamanla kendi kendine kuruluyor..


Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails